27 Mart 2014 Perşembe

hafta sonu...güzel bir kahvaltı...çatalca inceğiz mağaralarında mangal keyfi...


       Aydınlık bir sabaha günaydın dedik bugün ve dilerim tüm günümüz böyle aydınlık geçer.
En son yazımda bebişin cinsiyetini öğrenme ihtimalimiz olacağını söylemiştim  ki maalesef c.tesi günkü randevumuzda doktorumuz bişey söylemesi için bir hafta daha geçmesi gerektiğini söyledi. Ama bebişi otururken ,hareket ederken görme şansımız oldu J
Pazar günüde kahvaltıya arkadaşlarımız geldi. Güzel bir kahvaltı ve sohpet sonrası havanında güzel olması sebebiyle bir yerlere gidelim dediler ve soluğu Çatalca İnceğiz mağaralarının orda aldık. Gerçi çıkarken nereye gideceğimizi bilmediğimiz için hiç hazırlıksız çıktık ve mangala karar verincede manzara güzel ama köftesi dondurucudan çıkan bir ızgara yedik ki ben pek lezzet alamadım. Üstelikte piknik alanı yerlerinde istediğiniz herşey geliyor ama ekstra herşeye bedelinin üzerinde fiyatlar ekleniyor. O yüzden manzara ve temiz hava sebebiyle gitmenizi tavsiye ederim ama ne yiyeceğinize ve nerde yiyeceğinize iyi karar vermek lazım;)
   Yemeklerden lezzet alamasamda açık havada güzel bir gündü.
 
 

 

( Bu resmi netten buldum : ) Geceki halini de görün istedim;) Bu merdivenlerden mağaralara çıkılıyor. Gerçi ben en üsttekilere çıkamadım malum durumum sebebi ile :) Ama u.candan duyduğuma göre mağaralarda mutfak , oda vs.hep oyulmuş. Bildiğiniz ev gibi yani;)

Buda tarihçesi ;)

 

mağaranın içi karanlık çıkınca bende mağaradan gözüken manzarayı çekiyim dedim ;)
 
mangal yeri girişimiz...
ilerde çocuk parkı ve üstü kapalı oturma yerleride var...
vee mangaldan sonra çay keyfi : ) Tabi ben değerlerim düşüklüğü sebebi ile açık bi tanecik içebildim ama : ( olsun yinede açık havada iyi geldi :)
 
 

21 Mart 2014 Cuma

Günaydın ...mutlu olalıımm...

Günaydın , günaydıın :) Ne güzel ışıklı, janjanlı bir sabah bu sabah : ) Umarım günümüzde böyle
güzel aydınlık geçer ve hepimiz için hayırlı bir sabah olur. Ayrıca dün dünya mutluluk günüymüş. Bir gün rötarla dilerim herkes hayatında kendini mutlu kılıcak ayrıntıları görmeyi başarabilir ;)
Ve dedikleri gibi....Mutluluk ne yerde ne de gökte Mutluluk içimizde...  ;)


Bu arada yarın doktor günümüz . Eğer kendini saklamazsa bebeğimizin cinsiyetini de öğrenebilicez ;) Şimdiden tatlı bir telaş sardı beni :) Hadi bakalım hayırlısı...

20 Mart 2014 Perşembe

çocukluk

İnsanın kalbindeki en ağır yük çocukluğudur.
Ya bir ömür özlersin, ya bir ömür kaçarsın.
Hande Altaylı

14 Mart 2014 Cuma

Leman Sam " Gönül " nota

Leman Sam ' ın " gönül" şarkısının notaları . Eminim sizlerde severek çalıcaksınız bu şarkıyı ;)


LEMAN SAM " GÖNÜL" ŞARKISININ NOTALARI ;)

Hacı Arif bey ve Rıfat beyler ;)


Hacı Arif bey ve Rıfat bey  demişken tekrardan bir göz gezdirelim dedim hayatlarına ;)

   Hacı Ârif Bey
Hacı Ârif Bey, 1831 yılı sonlarında İstanbul’ un Eyüb Sultan semtinde doğdu.Asıl adı Mehmed Ârif’ dir. Mütevâzı bir âilenin çocuğuydu. Babası Ebûbekir Efendi, Eyüb Mahkemesi kâtiblerindendi.
Hacı Ârif Bey daha çok küçük yaşlarda iken sesinin güzelliği ve mûsikî kaabiliyeti ile oturdukları semtte ün yapmış, mahalle mektebinde ‘’ ilâhîcibaşı’’ seçilmişti.
Bu sıralarda aynı semtte oturan gençlerden biri olan, geleceğin büyük Zekâî Dede’ sinden şarkı ve ilâhîler öğreniyordu.
Zekâî Dede onu kendi hocası yine bir başka Eyüb’ lü, Mehmed Bey’e götürdü. Eyyûbî Mehmed Bey, küçük Ârif’i çok beğenerek öğrenciliğe kabûl etti ve klâsik fasıllar meşk etmeye başladı. Ârif Bey, yüksek kaabiliyeti ve olağanüstü hâfızası ile çok çabuk öğreniyor, öğrendiklerini aslâ unutmuyordu. Bu arada Eyyûbî Mehmed Bey tarafından devrin en büyük mûsikî üstâdı, her iki hocasının da hocaları Hammâmîzâde İsmâil Dede’ ye götürülmüş, onun da iltifâtlarına mazhâr olmuştu.
Eyyûbî Mehmed Bey, Ârif Bey’ le çok ilgileniyordu. Henüz 13 yaşında iken onu ‘’ Bâb-ı Seraskerî ’’ , yani devrin Savunma Bakanlığı’ nın bir dâiresinde kâtibliğe aldırmış; bir yandan memûriyetine devâm ederken, diğer yandan Müzika-i Hümâyûn’a  öğrenci olarak devâmını sağlamıştı. Hacı Ârif Bey, Müzika-i Hümâyûn’ a girmekle hem Hâşim Bey’ den istifâde etmek imkânı bulmuş, hem de saraya ilk adımını atmış oldu.
Çok geçmeden sesinin güzelliğini haber alan Sultan Abdülmecîd, onu huzûra dâvet etti. Olağanüstü güzel sesi, güzel yüzü, kıvrak zekâsı, terbiye ve nezâketi ile pâdişahı etkilemişti. Sultan, onun hemen ‘’ mâbeynci ‘’ olarak saraya alınmasını emretti. Mâbeyncilik, pâdişah ile hükûmet arasındaki ilişkileri düzenleyen yüksek îtibârlı ve dolgun maaşlı bir görevdi. Hacı Ârif Bey bu göreve getirildiği zaman 19 yaşındaydı.
Kısa bir süre sonra besteleriyle de adından söz ettirmeye başladı. Eserlerinde duygulu, ince ve asîl üslûbunun yanı sıra, makam ve geçkilere hâkimiyeti ile melodinin sözlere olağanüstü uygunluğu hemen göze çarpıyordu.
Hacı Ârif Bey, saraya girdikten kısa bir süre sonra Pâdişah’ ın emriyle Harem-i Hümâyûn’ daki câriyelere mûsikî dersi vermeye başladı. Böylece hayâtının hiç dinmeyecek fırtınalı günleri de başlamış oldu.
Sarayda hemen herkesin gözdesi olan bu yakışıklı genç, sesten dantelalarla örülü gönlünü bir câriyeye kaptırmıştı. Olağanüstü güzel gözlerinden dolayı Pâdişah tarafından Çeşm-i Dilber adı verilen bu Çerkes güzelinin aşkıyla Ârif Bey, gün be gün bir meş’ale gibi yanıyor, alevler seslere dönüşüp, dudaklarından dökülüyordu...
Hacı Ârif Bey, Çeşm-i Dilber’ in aşkıyla tutuştuğu günlerde Kürdîlihicazkâr adında yeni bir makam terkîb etmişti. Bugün dahî en çok sevilen ve kullanılan makamlarımızdan olan Kürdîlihicazkâr’ ın ilk eserinin sözleri Es’ad Efendi’ ye aittir:
Geçti zahm-ı tîr-i hicrin, tâ dil-i nâşâdıma,
Merhamet ey gamze-i câdû, yetiş imdâdıma,
Öyle bî-hûş eyledin âzâr ile kim tâbımı,
Gelmez oldu bir dahî lûtf-u kelâmın yâdıma,
Meclis-i ehl-i sühande yek kalemdir bu gazel,
Es’ad’ a söz var mı hüsn ü tâb-ı istidâdıma.
 
Hacı Ârif Bey’ in Çeşm-i Dilber’ e olan ilgisi Sultan Abdülmecîd’ in kulağına kadar gitmişti. Sultan, kendi hanımı olmaya hazırlanan bu kızın Ârif Bey’ le hemen evlendirilmesini istedi. Zengin bir çeyizle onu gelin ederken, Hacı Ârif Bey’ e bir konak ve 60 altın gibi yüksek bir maaş ihsan edip, saraydan çıkarttı.
Hacı Ârif Bey murâdına ermişti ama maalesef Çeşm-i Dilber onu sevmiyordu.
Henüz iki yıl dolmamışken iki de çocuk dünyâya getiren Çeşm-i Dilber, onu terk ederek başka biriyle kaçtı. Hacı Ârif Bey, Çeşm-i Dilber’ i hâlâ çok seviyor, terk edilişi bir türlü kabûllenemiyordu.
Hacı Ârif Bey’ in düştüğü duruma çok üzülen Sultan Abdülmecîd, onu affederek yeniden saraydaki görevine getirdi. Herkes onun saraya dönüşüne çok sevinmişti ki Ârif Bey’ in hassas gönlü yine câriyelerden birine, Zülf-i Nigâr’ e düştü. Zülf-i Nigâr da Hacı Ârif Bey’ i çok seviyordu. Pâdişah bir kez daha, skandal çıkmasına izin vermeden Ârif Bey’ i saraydan uzaklaştırarak Zülf-i Nigâr’ la evlendirdi.
Bu evlilik her ikisi için de çok mutlu başlamıştı. Fakat mutluluk uzun sürmedi. Çünkü Zülf-i Nigâr Hanım, devrin çâresi henüz bulunamamış en korkunç hastalığına, vereme yakalanmıştı. Günden güne sararıp, soluyor; âdetâ bir mum gibi eriyordu.
Zülf-i Nigâr Hanım’ ın çâresiz hastalığı ilerledikçe Hacı Ârif Bey’ i de çâresiz acılara boğuyordu. Sözleri Nâmık Kemâl’ e ait olan meşhûr Segâh Şarkı’ sını bu dönemde bestelemiştir:
Olmaz ilâc, sîne-i sâd-pâreme,
Çâre bulunmaz bilirim, yâreme,
Baksa tabîbân-ı cihân, çâreme,
Çâre bulunmaz bilirim, yâreme.
 
Zülf-i Nigâr Hanım gittikçe ağırlaşıyordu. Derin inleyişlerle gece gündüz uyuyor, bir çâre uman bakışlarla Ârif Bey’ e bakıyordu. Ârif Bey’ in çırpınışları fayda etmedi. Tam mutluluğu yakalamışken bu kez de sevdiği, çâresiz bir hastalığın pençesine düşmüştü. Târifsiz acılar içindeydi...
Kısa bir süre sonra Zülf-i Nigâr Hanım geride Hacı Ârif Bey’ i ve kısacık evliliğinde dünyâya getirdiği çocuğunu bırakarak, bir daha uyanmamak üzere gözlerini kapadı.
Sözleri Recâîzâde Mahmud Ekrem Efendi’ ye ait olan Hacı Ârif Bey’ in Zülf-i Nigâr Hanım’ a mersiye olarak yazdığı Sabâ Şarkı’ sı bu acıyı ifâde etmektedir...
Nigâh-ı mestine cânlar dayanmaz,
Uyanmaz uykudan cânân, uyanmaz,
Bu nâz ü işveden aslâ usanmaz,
Sabah olduğuna gûyâ, inanmaz,
Uyanmaz uykudan cânân, uyanmaz.

Hacı Ârif Bey, Zülf-i Nigâr Hanım’ ın ölümü ile bir kez daha acılara boğuldu. Bu olaydan kısa bir süre sonra Sultan Abdülmecîd de öldü. Yerine tahta geçen Sultan Abdülazîz, Ârif Bey’ i şehzâdeliğinden beri tanıyor, çok seviyor ve durumuna üzülüyordu. Onu bir kez daha saraydaki eski görevine iade etti. Ancak çok uzun bir süre geçmeden Ârif Bey’ in söz dinlemez gönlü, bu kez de Pertevniyâl Vâlide Sultan’ ın nedîmelerinden Nigârnik Kalfa’ ya düştü. Vâlide Sultan, Hacı Ârif Bey’ i çok sevdiği için bu evliliğe yardım etti, evlendiler. Ârif Bey, kötü anılarla dolu konağını satıp, bir çiftlik alarak yerleşti.
Ancak geçirdiği kötü günler onu ziyâdesiyle üzmüş, sinirli ve kaprisli bir insan hâline getirmişti. Çevresindeki herkesi kırıyordu. Bu sebepten saraydan bir kez daha uzaklaştırılınca iyice hırçınlaştı. Artık sağlığı da bozulmuştu. Tesellîyi evinde üçüncü eşi Nigârnik Hanım’ da buluyordu.
Bu dönemde bestelediği Kürdîlihicazkâr Şarkı’ nın kendisine ait olan sözleri onun acılarla, hüzünlerle ama sevdâlarla dolu hayâtını ve Nigârnik Hanım’ a duyduğu sevgiyi anlatır:
Ârif ’ em, ahkâm-ı sevdâdan şikâyet eylemem,
Senden ey şûh-i cihân, ölsem ferâgat eylemem,
Sûz-i hicrinle yanar, ağlar, nedâmet eylemem,
Senden ey şûh-i cihân, ölsem ferâgat eylemem.

Hacı Ârif Bey’ in güzel seslerle ve ince duyuşlarla dolu kâlbi, çektiği acılara daha fazla dayanamadı. O artık bir kâlp hastasıydı. İyiden iyiye karamsarlığa kapılmış, âdetâ hayâta küsmüştü.
28 Hazîran 1885 günü, henüz 54 yaşında iken, oğlu Cemîl’ in kollarında hayâta gözlerini yumdu. Son eseri ölmeden birkaç gün evvel bestelediği, sözleri Hikmet Bey’ e ait olan Kürdîlihicazkâr makâmındaki şarkısıdır:
Gurûb etti güneş, dünyâ karardı,
Gül-i bağ-ı emel soldu, sarardı,
Felek de böyle mâtemler arardı,
Gül-i bağ-ı emel soldu, sarardı.
 
Hazırlayan : Timuçin Çevikoğlu
kaynak : ilgili link
 
RIFAT BEY (1820-1888)
Rıfat Bey, 1820 yılında İstanbul’da doğdu. Babası Sultan II. Mahmud döneminin ünlü tanburîlerinden Keçi (Şirin) Ârif  Ağa, annesi Dede Efendi’nin büyük kızı Hatice Hanımdır. Dede Efendi’nin torunu, Ârif Ağa’nın oğlu olması nedeni ile çok küçük yaşta Enderûn’a alındı. Enderûn meşkhânesinde çağının ünlü hocalarından ders alarak ses sanatımızın bütün inceliklerini öğrendi. Kendisinden on bir yaş küçük olan Hacı Ârif Bey’le aynı sıralarda arkadaşlık yaptı. Bu iki büyük sanatkâr arasında kıskançlık ve rekabet gibi nedenlerle, bazı üzücü olayların olduğu söylenir. 
Enderûn’un belli hiyerarşik düzeni içinde düzenli bir şekilde terfi ederek miralaylık(albaylık) rütbesine kadar yükseldi. Sultan II. Mahmud’dan başlayarak beş padişah dönemi yaşadı. Musahiblik, müezzinbaşılık, Enderûn hocalığı, serhanendelik gibi görevlerde bulundu. Mızıka-i Humayûn kurulduktan sonra Türk Mûsikîsi bölümünde müdürlük yaptı. 1888 yılında ölen Rıfat Bey’in mezarının yeri bilinmemektedir.
Çok güzel bir ses fiziğine sahip olan ve güzel bir uslûbla okuyan bu değerli bestekâr, yaşadığı dönemin en usta hanendesiydi. Mevlevilik tarikatine girerek dinî mûsikî kültürünü geliştirdi. Buradan aldığı feyz ve ilhamın etkisiyle Ferahnâk ve Nev’eser makamlarında iki Mevlevî Âyini besteledi. Dinî mûsikîmizin diğer formlarından olan tevşih ve ilâhiler de bestelemiştir.
XIX. yüzyılın sonlarına doğru geniş bir ilgi görmeğe başlayan şarkı bestekârlığında Rıfat Bey’in önemli bir yeri vardır. Mûsikîmizin geleneksel kurallarına uymak ve büyük formda eser vermekle birlikte, Hacı Ârif Bey’den sonra bu formu geliştirenlerin başında gelir. Pek güzel şarkılar bestelemesine rağmen bunların çoğu unutulmuştur. Muhayyer-kürdi makamını tertip eden de Rıfat Bey’dir. Çok öğrenci yetiştirmiş, bildiğini isteyen herkese öğretmekten çekinmemiştir. Bestekâr Leylâ Hanım’ın bile, onu yaşlılığında ziyaret ederek birkaç şarkısını geçtiğini , Leylâ Hanım’ın oğlu Razi Bey nakletmiştir.
Bugün elimizde âyin, tevşih, ilâhi, beste, semâi, şarkı, köçekçe olarak ikiyüz elli eseri vardır. Bu eserler sözlü mûsikî eserlerimizin en seçkin eserleri arasındadır.
Mûsikîmize birbirinden güzel eserler kazandıran bu değerli bestekârımızı saygıyla ve rahmetle anıyoruz. . .

Hazırlayan:Tâhir AYDOĞDU

Kaynak:Türk Mûsikîsi Tarihi. . . . Dr. Nazmi ÖZÂLP        
Kaynak : ilgili link

Hacı Arif bey ve Rıfat Bey....etkinlik

   Güzel, ışıklı, cıncıklı bir cuma sabahı :) Günün aydınlığu bile insana umut veriyor. Umarım günümüz de bu sabah gibi aydınlık geçer :)

Vee...birazda müzik diyelim ;)

 Hacı Arif Bey ve Rıfat Bey
29 Mart 2014 / 15:00
 “Hacı Arif Bey ve Rıfat Bey”
Kaya Karataş Klasik Türk Müziği Topluluğu
29 Mart 2014 / 15.00
Programa katılım ücretsizdir.
(Etkinliklerimizde seyrek de olsa değişiklikler olmaktadır. Lütfen ilgilendiğiniz programı internet adresimizden de takip ediniz.)
TÜRKEV,TÜRKİYE TARİHİ EVLERİ KORUMA DERNEĞİ KÜLTÜREL VE SANATSAL ETKİNLİKLER (KÜLSAN) ÇALIŞTAYI


ADRES: Hamâmizâde İsmail Dede Efendi Evi, Cankurtaran, Ahırkapı Sokak, No: 17, Sultanahmet / İstanbul
Tel: 0 212 5164314
Web: www.turk-ev.org.tr
facebook.com/turkev

Bir öğlen , can sıkıntısı, kapılar.... 13 mart 2014 perşembe güncesi

  Bu gün öğlen can sıkıntısından gibip bi kaplıara hayran kaldığım TÜYAP cam, pencere, kapı fuarından : )


Ev için düşünülebilir bence. Özellikle de beyazlar favorim ; )




 
 

vee mutlu soon : )

11 Mart 2014 Salı


Ve mutlu sooon : )


 dışarı çıktığımızda ince yağmur ve sisten görünmez hale gelmiş meşhur kulemizin durumu ; )

    Nihayet haftasonundan beri yeme hayalleri kurduğum temiz taş fırın lahmacunlarıma bu gün ulaştım ve bir güzel mideye indirdiim : )   Öğlen yemek çokta gönlüme göre olmayınca yıllardır beraber çalıştığımız Metin ‘ e hadi lahmacun yemeye gidelim dedim. Yağmurdan dolayı Metin yola bakarken yer bulma görevini de ben devraldım. Bi süre gittikten sonra yolun solunda bi yer gördüm ve durup yağmurdan kaçarak içeri daldık. Tabi benim ilk sorum her zaman ki gibi lahmacun istiyoruz ama etinize güvenebilirmiyiz oldu : )  ( Hoş daha güvenemezsiniz diyeni görmedim : D Her neyse bizimle çok ilgilendiler ve adam gittiğimiz yerin buralarda meşhur olduğunu heryerden müşterisi geldiğini söyledi. Lahmacunlarımız gelince daha kokusundan anladım güzel olduklarını ve müthiş memnun kaldım diyebilirim : )  Ve biz yemeğimizi bitirmek üzereyken baktık ki yavaş yavaş kelli felli müşteriler gelip masa doldurmaya başladılar. Çok lüks bir lokanta olmasada temiz ve güzel yemekleri var .Yolunuz beylikdüzü tarafına düşerse tavsiye ederim ; )

 














önce tereayağlı güzel bir mercimek çorbasıı :)


Vee...

 
 
Gelsin lahmacuunlaar  : )   ( Sen nelere kadirsin bebiş..bu lahmacuna bu kadar sevgi beslediğimi hiç hatırlamıyorum : D )

Not: Önceden ararsanız siz gidene kadar entep lahmacununuzu da yiyebilirsiniz ki bu çok özel tadına doyulmaz bir lahmacunmuş amcamızın dediğine göre. Bi daha ki sefere denemek üzere deyip suratımda koca bir gülümsemeyle ayrıldık lokantadan : D

Antepli Dürümcü Tel: 886 72 61- 886 20 31 ( KIRAÇ civarındaysanız  , Ev ve işyerlerine servisleride varmış )  Bu da ilgisi ve lezzetli lahmacunlarından dolayı amcamıza küçük bir reklam katkısı olsun : )

Yağmurlu bir İstanbul da haftasonundan küçük anektodlar ;) : )

10 Mart 2014 Pazartesi


        Haftasonu olmasına rağmen c.tesi çok uyuyamadım.Saat ona kadar zor durdum yatakta ve nihayet yeter bu kadar deyip kalktım. U.Can işe gittiği için sadece kendime bir tost yapıp kahvaltıyı geçiştirdim. O olsa kesinlikle bi tostla kahvaltı yapmamıza izin vermezdi . Sonra bi havaya baktım bi kendime..bi havaya baktım bi kendime : ) C.Tesi müşavirlik staja başlama sınavım vardı ama tamda sınav evresinde hamile olduğumu öğrenip birde yeni geride bırakmış olduğum üç ayıda zor geçirince öyle çalışma fırsatı bulamadım maalesef : ( Okul hayatım boyunca bir sınava girmemezlik yapmadığım için bu sınava girmemek beni vicdanen ezdiyse de sonunda çalışılmadan kazanılamayacak bir sınav olduğu için günümü evde ve evimle geçirmeye karar verdim. Bir daha ki sınav hakkıma kadar umarım çalışabilirim. ( bunun için bir plan yapmayı düşünüyorum )

Evet ben bu derin hesaplamalar içinde gidip gelirken annem aradı. Kız kardeşimden sınava girmeyeceğimi öğrenmiş. Saygıyla karşıladı. O zaman babanla biraz sana gelelim dedi. Derken komşum yengem aradı bana gel diye. Ve ben herkesi bende topladım en sonunda : ) Güzel bir gün oldu. Akşama doğru dayımda geldi ve bizi nöbetçi avm miz kurtarıcımız marmarapark ve bauhaus a götürdü. Annemler yeni kombi aldılar. Ben eldiven görünce bi tanede siyah alıyım dedim. Annem zorla ben alıcam dedi. O aldı. Sonra yengem bi tane yeşil beğendi. Ben alıcam dedi. Ooo sizinle giderim ben hep bundan sonra böyle yaparsanız dedim. Ve küçük Emrah modunda kaşlarımı indirip param var beniiim deyip kendim aldım yeşili ;)


 
yeni cicilerim : ) siyahı kullanmaya başladım bilee : )
 
 
dikkatimi çekenler.....bauhaus ta duvarlarını süslemek isteyenler için bir alternatif ;)   
 
 
Pazar günüde en fazla saat ona kadar uyuyabildik ve sonunda kalkıp hava hafif yağışlı olmasına rağmen hem biraz yürüyüş yapıp hemde alışveriş yapıp eve döndük. İkimizede hava almak iyi geldi. Sonra biz mükellef bir kahvaltı yaparken hamarat kızımız ç.makinamızda çamaşırlarımzı yıkadı , pakladı : ) Bizde mutfağı toplayıp, çamaşırlarımızı astık. Ve biraz Pazar tembelliği yaptık : ) Öğleden sonra da bi kaç gündür lahmacun aşermem yüzünden ki pek yediğim bişey değildir  sıkı sıkı giyinip yağmur altında nöbetçi avm miz m.parkın yolunu tuttuk. Ama maalesef sadece elektrikli fırında lahmacun yapan bir yer bulunca yemek istemedim. O zaman döner yiyelim yer kalırsa kumpirde yerim dedim bende : ) ama dönerler o kadar devasa gelince kumpir bi dahaki sefere kaldı artık ; ) ( Onuda unutmadım ,aklımın bi kenarında duruyor )

 
Yemeğimizi yedikten sonra da babama d.günü hediyesi olarak güzel bir hırka seçtim ...
 
ve gitmeden bi ev aksesuarlarına da bakmamak olmaz deyiip.....
 
dikkatimi çekenler ; )
 
bunlara bayıldım : ) Ki karşıda ki bayanda benim gibi bayılmış gözüküyor vitrindeki bişeylere : )





aynayı çekerken bide kendimizi çekelim şöylee :)



 bunlara özellikle bayıldıım :)

güneşli güzel bir cuma :)

7 Mart 2014 Cuma






        Güzel güneşli bir sabah : ) İnsana adeta enerji depoluyor. Bu günü görüpte hafta sonu soğukların geleceğine inanmak zor doğrusu .  Her neyse biz ancak içinde bulunduğumuz anın sahibi olduğumuza göre bu anı değerlendirelim. Umarım herkes için güzel bir Cuma oluur : )

iyi ki varlar :)

6 Mart 2014 Perşembe


     Bu güzel ve aydınlık sabaha günaydın diyerek güne başlamak güzel ama maalesef içerde çalışanlar için bu havayı pencereden izlemekten öte geçemiyor bu güzellik : (  Ama gitmesekte görmesekte o hava bizim havamızdır deyip en azından öğlen saati yemekten sonra bu havadan istifade etmenin bir yolunu bulmalı ; ) Dün yaklaşık on gündür yazlıkta oldukları için göremediğim anne ve babamı görmek iyi geldi. Tabi kardeşlerimle de görüşmek. İnsan ailesini görmeyince özlüyor sanki bişeyler eksikmiş gibi geliyor. Ama hem kendi hem de eşinin ailesi ile düzenli olarak görüşmek her iki tarafada iyi geliyor. Tabi annemin güzel yemeklerinden biraz fazla yiyip bi kaç saatimi karın ağrısı ile geçirdim. Birde onları öptükten sonra hemen parmaklarımı uzattım “ elimi yaktım , bakıın “ diye : ( İnsan kaç yaşında olursa olsun anne babasını görünce çocuk gibi oluyor ve hep ilgi görmek istiyor : )

İyi ki varlar , iyi ki benim ailemler . Onları pek çook seviyoruum J

Kurt Seyit ve Şura dizisinin hikayesi

5 Mart 2014 Çarşamba

Kurt Seyit ve Şura dizisinin hikayesi

Nette haberlere bakarken okuyunca burda da paylaşmak istedim ;)
 
 
Kurt Seyit ve Şura izle. Kurt Seyit ve Şura'nın gerçek hikayesini biliyor muydunuz. İşte Kurt Seyit ve Shura'nın orjinal hikayesi.
Nermin Bezmen'in ünlü romanı Kurt Seyt ve Shura'nın baş kahramanı Shura'nın kız kardeşi yıllarca, İstanbul-Aynalıçeşme'de mütevazı bir hayat sürmüştü. Beyaz Ruslar ve çevresi tarafından “Barones” diye anılan Shura'nın kız kardeşi ablasıyla ilgili bilgileri Bezmen'e anlatmıştı.

Türkiye Nermin Bezmen adını ilk defa ünlü sanayici aile Bezmenler'in gelini olarak duydu. Pamir Bezmen'in eşiydi. Nermin Bezmen, Pamir Bezmen'le birlikte “cemiyet” hayatının vazgeçilmez isimleri arasındaydı. Ancak Bezmen ailesi 1990'larda büyük sıkıntılar yaşadı. Bu sıkıntılardan Nermin Bezmen ve eşi Pamir Bezmen de fazlasıyla payını aldı.

Ancak Bezmen çiftinin yaşadığı sıkıntılar Nermin Bezmen'in içindeki farklı kimliklerin ortaya çıkmasına neden oldu. Önce açtığı resim sergileriyle adını duyurdu.


Sonrasında ise zaten var olan yazar kimliğini çok satan romanlar yazarak pekiştirdi. Nermin Bezmen'in ilk romanı Kurt Seyt ve Shura şimdi televizyon ekranlarında. Ancak bir de bu romanın yazılma öyküsü var ki, o da adeta bir dedektiflik öyküsü gibi. Şimdi isterseniz size o öyküyü anlatayım.

KAPIYI JACK DELEON AÇTI
Nermin Bezmen, dedesini hiç görmemiş, tanıyamamıştı. Çünkü dedesi o doğmadan önce vefat etmişti. Dede hayatını kaybetmişti ama aile içinde öyküleri, hatıraları sürekli anlatılmaya devam ediyordu. Çok renkli bir kişiliği vardı. Ancak dedenin dilden dile aktarılan en önemli hatırası Shura adlı meçhul bir genç kadınla yaşadığı büyük aşktı.

Shura hakkında ailenin bilgisi, aristokrat bir Rus ailesine mensup olduğu ve Bolşevik İhtilali'nden sonra bir süre İstanbul'da yaşadığıyla sınırlıydı. Şura, daha sonra Paris'e gitmek için İstanbul'a veda edecekti.

Nermin Bezmen, Shura'nın ve dedesinin hikayesini yazabilmek için uzun yıllar süren bir araştırmanın içine girmişti. Ne dedeyi çok iyi tanıyanlar ne de olayı çok iyi bildiğini iddia edenlerin verdikleri bilgiler yeterliydi. Nermin Bezmen, romanını yazmak için gereken bilgiye bir türlü ulaşamıyordu. Yıllarca süren araştırmalarında bir arpa boyu bile yol alamamıştı. Ta ki kader karşısına ünlü yazar ve araştırmacı Jack Deleon'u çıkartana kadar. Jack Deleon, Beyaz Ruslar'la ilgili bir kitap hazırlamıştı. Nermin Bezmen bu kitabı Shura'yla ilgili bir bilgiye ulaşabilirim düşüncesiyle hemen alıp okumuştu.

Bezmen aradığı bilgiyi Jack Deleon'un kitabında bulamamıştı. Ancak içindeki bir his yazarla mutlaka tanışması gerektiğini fısıldıyordu. Nitekim bir cumartesi günü iki ünlü isim, eşleriyle birlikte bir araya geldi. Bezmen, Jack Deleon'a Shura'dan, dedesinden, yaptığı araştırma-lardan bahsetti. Deleon'un elinde konuyla ilgili bir bilgi yoktu ama Nermin Bezmen'i, Beyaz Ruslar'ın Türkiye'deki son temsilcilerinden Barones Valentine Clodt von Jurgenzburg'la tanıştırmaya söz verdi. Deleon'un bunun için tek şartı vardı: Ketum olmak. Deleon, Bezmen'den, Barones'e Shura'dan bahsetmemesini istemişti. Beyaz Ruslar aradan on yıllar geçmesine rağmen bildiklerini, tanıdıklarını anlatmak istemeyen kişilerdi. Ancak güvendikten sonra sırlarını açıyorlardı.

MÜTEVAZI BİR HAYAT SÜRMÜŞTÜ
Jack Deleon ve Nermin Bezmen eşleriyle birlikte 1991 Eylül'ünde bir cumartesi günü, İstanbul-Aynalıçeşme'de Barones'e misafir olmuşlar, tanışmışlardı. Bu tanışıklık Nermin Bezmen'in zihninde derin izler bırakmıştı. Bezmen o izleri Zihnimin Kanatları başlıklı seri yazılarının birisinde şu sözlerle anlatıyordu: “Kapı açıldığında, adeta, perdesi kalkmış bir tiyatro sahnesini izliyor hissine kapıldım. Kapının hemen dibinden başlayan uzun masa, girişteki odayı tamamen kaplamıştı. Sağ tarafta yanan kömür sobası ile arasında bir bedenlik geçiş yeri dışında, masanın tüm çevresi dip dibe iskemle ile dolmuş, bize ayrılan dördü dışında hepsine diğer misafirler yerleşmişti. Jak'ın onlarla eski hukuku olduğu, karşılamalarından belliydi. Misafirden daha ziyade, kalabalık bir aile görüntüsündeydiler.”

DOSTLARIYLA YAŞADI
Barones doksanlı yaşlarındaydı. Evinde farklı milletlerden dostları, sevdikleri ve hizmetlisiyle yaşıyordu. Bir zenginliği yoktu ama tığı teber bir yoksul da değildi. Kimi gönüllü, kimi ücretli kendisine hizmet edenler vardı. Barones çevresindekilerden müthiş saygı görüyordu. Nermin Bezmen, Barones'i, “Barones, masanın tam karşı köşesindeki özel koltuğunda oturmaktaydı. Bigudisinden yeni kurtulmuş, dalgalı, kısa, bembeyaz saçları, beyaz pudra ile saydamlaştırılmış teni, pembe allık dokunuşu ile renklenen yanakları, doksana merdiven dayamış yaşına inat pembe ruju, aynı renk ojeleri ile, zaman yolculuğunu aşıp da gelmiş bir yolcu gibiydi” sözleriyle anlatmıştı.

ALUŞTA'DAN KAÇMIŞBezmen, tanıştıkları gün Barones'e anneannesinin hatıralarını yazmaya başladığını anlatmıştı. Anneannesinin hatıralarında Shura adında bir kadına rastladığını, bu kadını aradığını söylemişti. Shura, İhtilâlde, Rusya'dan, Aluşta kıyılarından ayrılıp kaçmış. Önce Sinop'a bir sene sonra İstanbul'a gelip Pera'ya yerleşmiş. Kalyoncu Kolluk Sokak'ta bir çamaşırhanede, sonra Zezemski Eczanesi'nde çalışmış. 1924'te de Paris'e gitmek üzere, İstanbul'dan vapurla ayrılmıştı. Barones, Bezmen'i pürdikkat dinliyordu. Sonra Nermin Bezmen'in sözünü kesme ihtiyacını hissetmiş ve onu şoke eden söz dudaklarından dökülmüştü: “Benim kız kardeş bu.” Barones bu sözlerin ardından Shura'nın çok genç yaşta vefat ettiği bilgisini de vermişti.

SEN BENİM YEĞENİMSİN
Nermin Bezmen, Barones'i sevmiş, Barones de Bezmen'i benimsemişti. İkilinin arasındaki ilişki artık tanışıklığın ötesine taşınmıştı. Her salı günü Barones'in evinde buluşuluyor, dost meclisi saatler boyunca devam ediyordu. Nermin Bezmen'le Barones'in arasındaki konuşmalar hep Shura etrafında dönüp duruyordu.

Bu dost meclislerinden birinde Nermin Bezmen, sırrını ifşa etmeye, Barones'e Shura'yı niye araştırdığını açıklamaya karar vermişti. Bezmen o gün, Barones'e dedesinin fotoğrafını götürmüş, “Sevgili Tinoçka, bu benim dedem… O da devrimden sonra İstanbul'a kaçmış. Kendisini tanımış mıydınız acaba” diye sormuştu.

Barones resmi eline alıp baktıktan sonra sessizleşmiş, hiçbir şey söylemeden yatak odasına geçmişti. Bezmen için zaman geçmek bilmiyordu. Ancak 15 dakika sonra odasından çıktığında ağladığı çok belliydi. Makyajını tazelemiş, nemli gözlerle Nermin Bezmen'e sarılmıştı:

“Sen benim yeğenimsin.” Sonra da Bezmen'in elinden tutup bir odaya çekmişti. Bezmen sonunda aradığını bulmuş, yapbozun eksik parçası yerini bulmuştu. Odada albümler, evraklar, fotoğraflar, eski nota defterleri Bezmen'in çevresini sarmıştı. Nermin Bezmen o gün Kurt Seyt ve Shura romanının kahramanlarının bütün bilgilerine ulaşmıştı. Romanı artık ete kemiğe bürünmüştü. Barones ve Nermin Bezmen o günden sonra bir daha ne Kurt Seyt'ten ne Shura'dan bahsetti. İkilinin dostlukları Barones vefat edene kadar kesintisiz devam etmişti.

güneşli bir sabah ve sızlayan parmaklar : ( 05 mart 2014 çarşamba

güneşli bir sabah ve sızlayan parmaklar : (
 
 
    …güzel güneşli bir sabah…ama maalesef benim için çok güzel bir başlangıç diyemiycem. Dün tam dizi saatinde koltuğuma oturmuş “ Kurt Seyit ve Şura” yı izlerken filme kapılmış gitmişim.Bitmesine yakın u.cana kahve içermişin dedim.  Ve soluğu mutfakta aldım. Sütü tamda ısıtmış ve fincanlara dökücekken fincan yerin elime boca ettim ve gecem buz poşetleri ve dayanamadığım için gözyaşları içinde uykuya dalmamla bitti maalesef  : (  Halende iki parmakla yazıyorum bu satırları ağrısından.
Kendimi haşlamamı bir yana bırakıp filmden bahsedicek olursakta ilk bölümü özellikle de bir dönem filmi olduğu için benim ilgimi çekti.. Ama bence bundan sonrası daha önemli .Umarım çalıkışunda  yaşadığım hüsrana uğramam. Artık konusunun içinden çıkamaz hale gelince bıraktım izlemeyi…
Sonuçta baya emek verilmiş, umarım güzel devam eder : )

yorucu bir gün sonu ....akşama dizi keyfiii

4 Mart 2014 Salı

yorucu bir gün sonu ....akşama dizi keyfiii


    ….evet düşen tansiyonum sonucu baş ağrımla kapatmak üzere olduğum bir gün : (  Ama birde iyi tarafından düşünecek olursak en azından yıl sonundaki gibi saçlarımı diken diken yapıcak değilde normal rapor yoğunluğu ile geçen bir gün oldu. ( normalde bu günlerimiz için en yoğunu kullanırken yıl sonundan çıkmaya başlamak bu günlere şükrettirecek nerdeyse : )  Eee boşuna dememişler beterin beteri var diye…   Bende akşam elime şöyle bol sütlü bir nescafe alıp yeni başlıycak “ Kurt Seyit ve Şura “ yı izlemeyi düşünüyorum .Bakalım reklamlardaki kadar varmı ;) Hoş ben rus  mimarisi ve yağan güzel kar için bile bugün bu diziyi izleyebilirim. Artık film hakkındaki yorumlarım yarına ;) :) : )
Bide resmini koyalım şööööylee :)
 
 
         1999 baskılı Nermin Bezmen kitabından uyarlanmış ;)