12 Mart 2008 Çarşamba

Bir sınav ...ve TAKSİM nedir? nasıl yapılır diyenler için güzel bir çalışma...


Biraz puslu, biraz kapalı bir İstanbul sabahı... Havanın tüm bu karamsar görünümüne rağmen umarım güzel bir güne merhaba deriz. Ben kendi adıma haftasonu başlayan ve bu güne kadar devam eden koşturmacanın ardından bu günün benim için dingin bir gün olmasını diliyorum : )

Dün keman dersinde çalmadan önce o kadar güzel taksimler, peşrevler dinledik ki Yeşim hocamızdan. Ben kendi adıma başka başka alemlere daldım.Zaten sınav haftası yüzünden yeterince özen gösterememiştim çalışmalarıma. O güzel dinletilerden sonra da hepten parmaklarım durdu adeta. Bir iki parça çalıp kayıt yaptıktan sonra benim gibi sınavı olan arkadaşlarla solfej sınavına yetişme koşturmacası yaşadık. Yeşim hocanın işi dolayısıyla iki ders çakışınca tüm sınıfta sınav için bizi beklemek zorunda kaldı. Sınav güzel geçti. Hani ne kolay ne de çok zor cinsinden bir sınavdı;) Bakalım sonuçlar haftaya açıklanacak ; )


Akşam ki güzel taksim ve peşrevlerden sonra taksim yapma aşkım depreşti iyicene. Hele de makamda seyir yapıp kendi kendime bir taksim yapabilmek arzum bu aralar hat safhada : )
E…bu kadar taksimden bahsettikten sonra TSM sitesinde bu konuda bulduğum güzel bir kaynağı sizlerle de paylaşmak istedim. Benim gibi taksim merakı olanlar için güzel bir kaynak ; )




TÜRK MÛSİKÎSİ’NDE TAKSİM
Onur Akdoğu'nun "Türk Müziği’nde Türler ve Biçimler" adlı kitabından.


Taksim’in varlığı da, mutlaka, gazel gibi çok eskilere dayanmaktadır. Ama, bu konudaki ilk bulguyu, varsayımsal da olsa, 10. y. y. ’da buluyoruz. 870-950 yılları arasında yaşamış Farâbi’nin, çalgısıyla, zaman zaman dinleyenleri güldürdüğü, zaman zaman ağlattığı ve zaman zaman da uyuttuğu bilinmektedir.

Kuşkusuz ki, Farâbi’nin çalgısıyla yaptığı bugün TAKSİM adını verdiğimiz çalgısal türün dinletilmesinden başka bir şey değildir.

15. y. y. ’dan sonra ise, çalgısal taksimle ilgili elimizde çok belge bulunmaktadır. Sözgelimi, taksim karşılığı olarak kullanıldığına inanılan nehavt terimini, Yûnus Emre’nin(1240-1320)dışında Ali Şah(15 y. y. )da kullanmış, yine 15 y. y. kuramcılarından Kırşehirli Yusuf ve Seydî tarafından makam gösterme olarak belirtilmiş ve 17. y. y. ’dan başlamak üzere de, taksim terimi , çalgısal bir tür adı olarak müzik dilimize yerleşmiştir.

17 y. y. ’ın en önemli kuram kitabını yazan Kantemiroğlu (1673-1723), taksimi;hanende ve sazende taksimi olarak ikiye ayırmış, daha sonra taksimin nasıl yapılması ve nelere dikkat edilmesi gerektiği hakkında uzun açıklamalar yapmıştır.

Bunların yanında, Hızır Ağa(1725 ?-1795?), Fonton (18. y. y. ), Abdülbâki Nâsır Dede(1765-1821), Hâşim Bey(1815-1868) ve 19 y. y. kuramcılarının büyük bir çoğunluğu, eserlerinde çalgısal taksim amacıyla yalnızca TAKSİM terimini kullanarak konuyla ilgili açıklamalar yapmışlar ya da terim olarak TAKSİM’den söz etmişlerdir.

20 y. y. ’da ise, taksim, tümüyle kendine özgü ve yaygın bir şekilde varlığını sürdürmekte olup, çalıcıların yetenek, beceri ve bilgilerini özgür olarak sergileyebildikleri bir tür olarak önemini ve yüceliğini korumaktadır.

TAKSİM’in ne denli önemli bir tür olduğunu, geçmişten günümüze hemen hemen tüm kuramcılar kabul etmişlerdir. Örneğin;Kantemiroğlu’na (1673-1723) göre taksim, çalıcının bilgisinin derecesini, biliminin gücünü ortaya koyabilen bir türdür. Fonton(18 y. y. ) ise, müzikçinin yetenek ve zevkinin TAKSİM’de ortaya çıktığını vurgulamakta, 19 y. y. kuramcılarından Hâşim Bey de (1815-1868), taksim’i bir müzik bilim dalı olarak nitelemiş ve müzik bilimini çok iyi bilenlerin iyi taksim yapabileceklerini özellikle belirterek Kantemiroğlu’nun İlm-i kelâm’a benzettiği taksim için aynı benzetmeyi yaparak, “müzikte taksim bilimi, ilm-i kelâm’a benzer” demiştir.

Ses ile taksim yapmaya da “Gazel” denir. 20. y. y. ’ın ikinci yarısından başlamak üzere unutulmaya yüz tutmuş GAZEL’in bu yüzyıldaki en önemli temsilcileri:

Hâfız Osman(1867-1932), Hâfız Burhan(1897-1943), Hâfız Sâmi(1874-1943),
Sâdeddin Kaynak(1895-1961) ve Münir Nureddin Selçuk(1899-1981)’tur.
Günümüzde TAKSİM , ögeleri ve alt türleri :

Günümüzde taksim denilince;bir ya da birden fazla kişinin çalgısı veya çalgılarıyla, işitsel duyumu belirli bir makama koşullandırmak amacıyla, doğaçtan (irticâlen-irticâlen:birdenbire, içine doğduğu gibi) yapılar ve belirli bir biçimsel bütünlük içinde yaratılan makamsal ve usûlsüz ezgiler demeti akla gelmektedir.

Açıklamadan da kolayca anlaşılabileceği gibi, Taksim’in en önemli ögesi doğaçlama oluşudur. (Gazel, uzunhava, ezan, mevlid gibi türlerin de en önemli öğesi , doğaçlamadan yapılmasıdır. )

Doğaçlama ise, genel çizgileriyle önceden tasarlanmış bir müzik kurgusunun, seslendiricinin içine doğduğu şekilde, çalarak ya da söyleyerek kurgunun ayrıntılarını seslendirmesi olup, seslendirme bittiğinde doğaçlama da sona erer. Bir başka deyişle, doğaçlama, taksim süresince devam eder.

(Çalgısal doğaçlama, batıda geçmişten bu yana varolduğu halde, sözel doğaçlama batıda yoktur. Batıda ilk doğaçlamalar, ortaçağ sonlarında kilise müziğinde görülmekte olup, günümüze değin;ezgisel, uygusal ve ritmsel bir bütünlük içinde süregelmiş, günümüzde ise, caz türünde ve bale çalışmaları sırasında eşlik çalgısı olan piyanoda, gerek caz türünü belirleyen bir temel öge olarak, gerek bale çalışmalarının yapılmasında bir zorunluluk olarak varlığını korumuştur. Batıda;Bach(1685-1750), Mozart(1756-1791), Beethoven(1770-1827) ve Lizat (1811-1886) gibi besteciler, doğaçlamalarıyla da ün kazanmış olup, arya ve konçertolarda varolan kadanslardan bazıları doğaçtan seslendirilir. )

Dolayısıyle , taksim olarak adlandırdığımız tür, doğaçlamanın bitişiyle oluşur. Yani, taksim, doğaçlamanın başlamasıyla bitişi arasında yer alan ezgisel bir bütündür.

Taksim’in bir diğer ögesi ise, makamsal oluşudur. Çünkü, taksim, çalgıyla yapılan makamsal doğaçlamadır.

Makamsal ögesi dolayısıyla, taksim’i geleneksel taksim ve özgür taksim olmak üzere iki alt tür’e ayırmakta yarar vardır.

GELENEKSEL TAKSİM

Makamın geleneksel anlatımı dikkate alınarak yapılan Taksim’e , geleneksel taksim denilir. Bir makamın geleneksel anlatımı ise, makamın seyir yöntemi dediğimiz yöntemle açıklanmasıdır. Bir makamın seyri ya da seyir yöntemiyle bir makamın açıklanması denilince de, o makamın kullandığı seslerin ve belirli seslerde yapılan belirli soluklanmaların(Bu soluklanmalara asma karar denilmektedir) önem derecesine göre ararda sıralanması, yani çekirdek ezgi’nin belirtilmesidir. Dolayısıyla, makam seyrine uygun olarak yapılacak bir taksimde, yani, geleneksel bir taksimde, sözkonusu seslerin mutlaka belirtilmesi gerekir. Bu ise, taksim sırasında doğaçlanması gereken ezginin ya da ezgilerin çekirdeğinin önceden bilinmesidir ki, bu durumda taksim yapan kişinin, yalnızca, önceden bildiği çekirdek ezginin süslenmesini doğaçlaması yeterli olur.

Çekirdek ezgi’nin önceden bilinmesi, bir başka deyişle, bilinen makam seyrine uygun olarak taksim yapılması, çalıcının , aynı makamda yapmış olduğu taksimlerin birbirlerinden farksız olmasına neden olur. Hatta, aynı makamda değişik kişilerin yaptığı geleneksel taksimler dahi, çekirdek ezgiler daha önceden belli olduğu için, mutlaka birbirlerine benzerler. Bu tür geleneksel taksimleri birbirlerinden farklı kılan tek öge, aynı çekirdek ezginin değişik örgüler içinde bezenmesidir ki, bu farklılık da, yalnızca, geleneği bilen bir kişi tarafından ve ancak, dikkatli bir işitme ile anlaşılabilir. Yani, geleneksel taksim özgün değildir.

Eski “edvar”larda da, taksim sırasında seyre uyulması gerektiği özellikle belirtilmiştir. Örneğin ; Kantemiroğlu(1673-1723), edvarında;makam açıklamalarını verdikten sonra, “taksim yapmak istendiğinde, tarifimiz üzere hareket edilirse müzik hazinesine sahip olunabilsin ve gönlün dilediği şekilde, mücevherlerle, altın kakmalarla süslü nağmeler ortaya koyabilsin ve o nağmeler, müzik kurallarına uygunlukları, hoşa giden düzenleri, cana yakın yürüyüşleri ile işitme duygusuna etki etsin ve beğenilsin. ” Diyerek, taksimin, anlatılmış makam seyirlerine uyularak yapılması gerektiğini, ancak bu şekilde güzel bir taksimin oluşabileceğini ve dinleyenleri etkileyebileceğini vurgulamıştır.

Hızır Ağa (1725 ?-1795 ? ) da, taksim sırasında “makam seyrinden zevk alınabilmesi için. . . üstâd, hüseyni’nin edasını ve havasını biraz gösterdikten sonra. . . ” diyerek , taksimde seyrin önemini belirtmiştir.

Abdülbâki Nasır Dede’nin (1765-1821), edvarında belirttiği taksim örneğini kendi kitabına aktaran Haşim Bey (1815-1868) ‘in yanında, günümüz kuramcılarından ve çalıcılarından birçok kişi de , taksim açıklamalarında seyir’e uyulması gerektiğinden sözetmişler ve yaptıkları taksimlerde, makam seyirlerine uymuşlardır. Sonuç olarak, geleneksel taksimin yapılabilmesinin, ancak, makam seyirlerine uyulması ile gerçekleşebildiğini ve bu tür taksimlerde, özgünlük ögesinin yok denecek kadar az olduğunu kesin olarak söyleyebiliriz.

ÖZGÜR TAKSİM :

Geleneksel makam seyirlerine uyulmadan, yalnızca, makamı oluşturan üç temel öge olan aralık-güçlü ve durak ögelerini dikkate alarak yapılan taksime denilir. Bu tür taksimler tümüyle özgün birer yaratı olup, kişinin doğaçlamasıyla ilgili tüm yetenek ve becerisi taksime yansır. Aynı makamda, aynı kişi tarafından yapılsa dahi , taksimler arasında mutlaka farklılık olur.

Özgür taksim yapılabilmesinin önemli koşulu, geleneksel taksimin nasıl yapılacağının bilinmesidir. Gerek eski edvarlarda, gerek günümüzde yapılan taksim tanımlarının tümünde bulunan ortak yan, taksimin mutlaka usûlsüz oluşudur. Örneğin edvarında, İran’da taksimin usûllü olduğunu belirten Kantemiroğlu (1673-1723),

“fakat Anadolu müzikçileri arasında, bu tür kalıplı taksim makbul sayılmaz, müzik dairesinin dışında bırakılır. Niçin bırakıldığını soranlara da şu kanıtı gösterirler:Gerek beste, gerek kâr ve nakış, gerek peşrev ve semâi, usûle bağlı olmaları bakımından bestecilerin bilim gücünü ortaya koyarlar. Taksim nağmesi ise, müzikçinin kendi gücünü ortaya koymasına yarar. Öyle ki, müzikçi, bilim gücüyle, o anda bir bileşim ortaya çıkaracak. . . . ve kendine mahsus, işitilmedik, yepyeni bir nağme bulacaktır. ” diyerek, taksimin Türklerde usûlsüz olduğundan ve bunun yararlarından sözetmekte, daha sonra da taksimin tanımını yaparken, “okunacak bestenin makamına , fakat usûle bağlı olmayan güzel ve hoş bir ezgidir. ” diyerek, taksimin usûsüz bir tür olduğunu tekrar vurgulamaktadır.

Günümüzde de , taksimin usûlsüz olduğu hakkında bir görüş birliği vardır. Söz gelimi, Ekrem Karadeniz(1904-1981) taksim için “güfte ve usûlden bağımsız”, Feridun Darbaz “serbest tartılarla”açıklamasıyla taksimin usûlsüz olduğunu vurgulamışlardır.

Rast Taksim, Hicaz Taksim, Sûz-idil Taksim gibi, bitirilen makamın adıyla anılan taksim, genel olarak bir, bazen de birden fazla çalgıyla yapılabilir. Her iki durumda da doğaçlanan ezginin tek sesli olmasına karşın, bazen, solo yapanın, çalgısıyla ezgiyi doğaçlarken, pest ya da tizde, doğaçladığı ezgiye başka seslerle eşlik etmesi ya da solo yapanın dışındaki diğer bir çalgı veya çalgılar tarafından eşlik edilmesi yoluyla oluşturulan basit iki seslilik, taksime bir renk ve zenginlik katar. Bu nedenle taksimi, eşlikli taksim ve eşliksiz taksim olarak iki alt türe ayırmak gerekir.

Eşliksiz Taksim:

Doğaçlama sırasında, asıl ezgiyi besleyecek seslerin ya da karşı ezgi’nin(karşı ezgi, kontrapunt ya da kontrpuan olarak da bilnmektedir. )taksim yapan kişi ya da diğer çalıcılar tarafından duyurulduğu taksim türüdür.

Eşlikli Taksim :

Bu taksim türü, doğaçlanan asıl ezgiye eşlik amacıyla, ya taksim yapan kişi tarafından, ya da başka çalgı veya çalgılar tarafından devam eden seslerin veya karşı bir ezginin duyurulması ile oluşturulur. Eşlik, usûllü ya da usûlsüz olabilir. Bu nedenle, eşliğin niteliği gözönüne alınarak , eşlikli taksimi “eşliği usûllü taksim ve eşliği usûlsüz taksim” olmak üzere ikiye ayırabiliriz.

a)Eşliği usûllü taksim: Eşliği usûllü taksimler;çiftetelli, oyun havası v. b. formlar içinde yapılır. Gerek fasılların sonunda zaman zaman seslendirilen, oyunhavalarının , gerek başlıbaşına oyunhava eserlerinin arasında, ritmi korumak ve sürdürmek amacıyla, taksim yapan kişi ya da çalgı veya çalgılar tarafından gerçekleştirilir.

Eşlik sırasında usûl bir ritm çalgısı tarafından duyurulacaksa, bu durumda istenilen usûl, taksim yapacak kişi tarafından ritm çalgısını çalana bir veya iki kez ezgisel olarak duyurulur. Buna usûl vermek denilir. Ritm çalgısı usûlü vurmağa başlayınca, taksim yapacak kişi, usûlün bir ya da iki kez duyurulmasından sonra, ölçü başında taksime başlar ve usûlsüz olarak doğaçlamayı gerçekleştirir. Taksim yapan, bazen durak ya da güçlü seslerinde taksime ara vererek, çok kısa süre usûllü ezgi de doğaçlar. Daha sonra yine taksime döner. Bu tür eşliği usûllü taksimlere çeşitli eğlence yerlerinde rastlamak mümkündür.

Eşliği usûllü taksimde usûl, ezgisel olarak da duyurulabilir. Bu tür eşliğe, usûllü dem de denilebilir. Kânun ve Piyano dışında kalan çalgılardan biri ile yapılan bir taksimin usûlle eşliği sırasında, usûlün ezgisel olarak duyurulabilmesi için, mutlaka başka çalgı ya da çalgılara gereksinme vardır. (Bilindiği gibi Kânun veya Piyanoda bir elle asıl ezgi seslendirilirken, diğer elle eşlik yapma olanağı vardır. )

Usûlün ezgisel olarak duyurulması, genel olarak iki yolla gerçekleştirilir:

Birinci yol, hangi makamda taksim yapılıyorsa, o makamın güçlü ve durak sesleri ilgili ritm içinde duyurulur ve sürekli tekrarlanır.

İkinci yol ise, makamın sesleriyle oluşturulmuş ve usûlün başlangıcından bitişine kadar devam eden bir motifin sürekli yinelenmesiyle gerçekleştirilir. Günümüzde, bu tür eşlikle ilgili olarak birkaç kalıp motif kullanılmakta, özgün olanına çok az rastlanmaktadır. (Özellikle gazellerde bu tür kalıp motifler kullanılmakta olup, bunun yanında halk mûsikîmizde bazı uzunhavalarda bu tür eşlik vardır. )

Bazen, bir şarkının içinde, besteci tarafından gazel tarzında yazılmış usûlsüz bölümlerin altına, eşlik amacıyla sürekli yinelenen motifler de yazılmış olup, bazen de herhangi bir şarkı arasında doğaçtan söylenen gazellere usûllü eşlik yapıldığı görülmektedir. (Sadi Hoşses’in Kürdilihicazkâr makamındaki

“Yıldızlı Semalardaki Haşmet Ne Güzel şey” adlı şarkının meyanında olduğu gibi)

b)Eşliği Usûlsüz Taksim:

Eşlik sırasında, taksim yapılan makamın durak ya da güçlü seslerinden birini, asıl ezginin gidişine uygun olarak sürekli duyurmayla gerçekleştirilir. Eşlik sırasında, asıl ezgiden pest taraftaki sesler duyuruluyorsa, bir başka deyişle, eşlik, bir sürekli Bas(asıl ezgiye eşlik amacıyla ezginin altına yazılan bas partisi)niteliğine sahipse, bu tür eşliği usûlsüz taksime dem’li taksim , yapılan eşliğe de dem tutmak denilir.

Dem’li taksim , Mûsikîmizde yapılan en eski eşlikli taksim türü olup, büyük bir olasılıkla, Mevleviliğin oluşmağa başladığı dönemde ve Mevleviliğin en önemli ögelerinden biri olan Semâ adı verilen törensel dans’a yapılan eşlik nedeniyle 13 y. y. ’dan başlamak üzere oluşturulmuştur. Bunun yanında, eski edvarlarda da bu taksim türünün yapıldığına rastlamaktayız. Örneğin , Hızır Ağa (1725 ?-1795 ?) Dem Tutmak olarak belirttiğimiz deyim yerine, edvarında Aheng tutmak deyimini kullanmış ve taksimle ilgili açıklamasını yaparken, “iki sazendeden biri taksime başlayınca, diğerinin dügâh aheng tutması kuşkusuzdur. ” diyerek Dem’li taksimin varlığından söz etmiştir.

18. yüzyılda yaşamış Fonton ise, eserinde , “İcraya taksim adı verilen ve çalınacak eserle aynı tonda olması gereken bir fanteziyle başlanır. Çalınacak esere bir tür geçiş olan bu parça, bir tek süslemeyle bezenmiş saatlerce sürebilen taksimler müzikçi tarafından çalınırken, konsere iştirak eden diğerleri, sürekli olarak taksimin dayandığı kadar sesini çalarak bir tür basso continou(sürekli bas) oluştururlar. ” Şeklindeki açıklamasıyla, Dem’li taksimin varlığından söz etmiştir.

Dem’li taksim, bir tek çalgı tarafından da oluşturulabilir. Bunun için taksim yapanın çaldığı çalgı ve müzik hakkındaki bilgi ve becerisinin yeterli olması gerekir. Tulum, zurna gibi çalgıların dışında kalan tüm üflemeli çalgılar hariç, diğer bütün çalgılarda tek kişi tarafından dem’li taksim yapılabilir.

Günümüzde taksim sırasında dem tutmak, bir başka deyişle dem’li taksim, programlı konserlerin arasında, taksim yapanın zamanının bittiğini belirtme amacıyla ve taksim için ayrılan sürenin bitimine doğru, diğer çalgılar tarafından özellikle yapılabilir. Amaç, taksim yapana, kendisine ayrılan sürenin bittiğini dem tutarak hatırlatmaktır.

Bunun yanında, Tasavvuf Mûsikîsi’nde de en çok kullanılan taksim türlerinden biri, dem’li taksimdir.

Taksim’in birkaç çalgı ile birlikte yapılmasına, ortak taksim denilir. (sohbet de denilmiştir. ) Doğaçlamanın en zor olduğu bu taksimde, diğer çalgılar karşı ezgi doğaçlayabileceği gibi dem de tutabilirler.

Gerek eşliği usûllü ve gerek eşliği usûlsüz taksimlerde, basit de olsa bir-iki seslilik ya da çok seslilik oluştuğundan, bu taksim türleri, eşliksiz taksime göre işitsel açıdan daha doyurucudur.

Geçmişte ve günümüzde en önemli bir tür olarak kabul edilen Taksim, eski kaynaklarda, özellikle fasıl başlamadan önce yaratılan bir tür olarak belirtilmektedir. Önceden de değindiğimiz Kırşehirli Yusuf’un (15 y. y. )edvarında, nevbet-i mürettep seslendirmesinden önce mutlaka taksim yapıldığı yazılıdır. Bu olgu, aynı şekilde Seydi’nin edvarında da açıkça belirtilmiştir. Evliya Çelebi (1611-1682) ise, def çalarak yaptığı faslın başında segâh makamında taksim yaparak, geleneğe uymuştur. Özellikle Kantemiroğlu (1673-1723), faslın, hanende faslı ve sazende faslı olarak ikiye ayrıldığını ve her iki faslın başında da taksim yapılması gerektiğini, ayrıca sazende faslının sonunda da taksim yapılması gerektiğini özellikle vurgulamıştır.

Fonton’un “İcraya taksim adı verilen fanteziyle başlanır. ” sözleriyle vurguladığı fasıl öncesi taksim yapılması geleneği, 19. y. y. ’ın ikinci yarısından başlamak üzere yavaş, yavaş ortadan kalkmış ve fasıl türü içinde, yalnızca aralarda taksim’e yer verilir olmuştur.

İşte, herhangi bir faslın ya da koro veya solo olarak seslendirilecek aynı makamdaki eserlerin başında, arasında veya sonunda yapılan taksimler, değişik adlarla anılırlar. Bu taksim türleri şunlardır:

GİRİŞ TAKSİMİ:

Bir fasıla, ya da solo veya koro eserine başlamadan önce, seslendirilecek eserlerin makamına işitsel duyumu koşullandırmak amacıyla yapılan taksime denir. (Günümüzde , fasıl başlarında artık giriş taksimi yapılmamakta, doğrudan doğruya peşrev ile fasla başlanmaktadır. )

ARA TAKSİMİ:

Bir faslın ya da koro veya solo programın arasında yapılan taksim olup, fasılda, ritmsel gidişin canlanmağa başladığı semâi, curcuna gibi usûllerle bestelenmiş eser öncesi, koro veya solo programda ise aynı amaçla ya da programa duyumsal bir renk katma amacıyla yapılır.

Mevlevi törenlerinde yapılan seslendirmelerde, Nât’la Âyinişerif arasında yapılan ara taksime ise Baş Taksim ya da Post Taksimi denilir. Post taksimi ya da baş taksim, mutlaka, âyinişerif’in makamında doğaçlanır. Dem’li taksimdir.

SON TAKSİM :

Eskiden fasıl sonlarında yapılan bir taksim türü idi. Günümüzde ise, yalnızca Mevlevi törenlerinde , âyinişerif’in ardından seslendirilen son peşrev ve yürük semâi’nin ardından yapılan taksime verilen ad olup, taksim yapanın isteğine bağlı olarak, herhangi bir makamda bitirilebilir.

TAKSİM’de SANATSALLIK :

Bir taksimin sanatsal oluşu , taksimi oluşturan müzik cümlelerinde, motif veya ezgi geliştirme yöntemlerinin uygulanması ile söz konusu olabilir. Bundan ötürü de , gerek motif’in ve motif değişimlerinin neler olduğunun, gerek ezgisel değişimi oluşturan alterasyon, çeşni, renk ve geçki kavramlarının çok iyi bilinmesi önemli bir koşuldur.

Motif:En az iki sesi ve bir vurgusu bulunan ve kendine özgü bir karakteri olan geliştirilebilmeğe uygun en küçük müzik fikrine denir.

Motif, bazen bir cümlecikten de oluşabilir.

Motif Geliştirmede Genel Yöntemler :

a)Motifin ses genliğini genişletme ya da daraltma,
b)Motifin ses sürelerinin büyütülmesi ya da küçültülmesi,
c)Motifin yatay ya da dikey ters çevrilmesi,
d)Motifin bir başka ses üzerinde tekrarı,
e)Motifin çatalını(varyant) oluşturmak.
Bir taksimin ; monoton ve durağan olmamasının yanında, dengeli, sanatsal ve devingen olabilmesi, en çok arzulanan bir amaçtır. Bu amaca varılabilmesi ise, söz konusu öğelerin çok iyi bilinmesi ile gerçekleştirilebilir. Bu nedenle de, sözünü ettiğimiz ögelerin açıklanmasında yarar vardır:

Taksim’de Devingenlik:

Bir taksimin durağan olmaması, canlı ve devingen olabilmesi için, taksimi oluşturan cümleler içindeki cümleciklerin, soru-cevap şeklinde birbirlerini izlemesi ve cümleciklerin , küçük süreli seslerle oluşturulması gerekir. Bunu yanında, küçük süreli seslerle yapılacak asıl ezgide, seslerin birbiri ardına sıralanmaması, cümleciklerin , mutlaka güçlü ve durak seslerinin dışındaki seslerle bitirilmesi ve cümle bitişlerinde uzun süreli seslerin kullanılarak soluklanılması, böylece , ezgi içinde, cümleciklerle yaratılan gerilimlerin mutlaka çözüme kavuşturulması gerekir.

Taksim sırasında, cümleciklerin, ısrarla güçlü ve durak seslerinde bitirilmesi ve ezginin oluşturulması sırasında, sürekli uzun süreli seslerin kullanılması, taksimin durağan ve monoton olmasına neden olur. Tüm bunların yanında , asıl ezgiye bir başka ses ya da seslerle yapılan eşlik, taksimdeki devingenliği doruğa çıkarır.

Taksim’de denge:

Taksimi oluşturan bölümler arasındaki zamansal eşitlik, taksimin dengeli olmasını sağlar. Tersi olursa, yani, bir bölüm diğer bölümden ya da bölümlerden uzun veya kısa sürede bitirilirse, yapılan taksim dengesiz olur.

Ezgisel değişimler:

Bir ezginin makamsal akışıyla oluşan içsel duyumun kısa süreli ya da uzun süreli olarak değiştirilmesi için , ezgide, alterasyon, çeşni, renk ve geçki işlemlerinden biri ya da birkaçı veya tümü yapılır. Böylece, yaratılan ezgide, tek duygulu öge yerine, birden fazla duygu ve düşünce oluşturulabilir. Söz konusu işlemler :

a)Alterasyon :Taksim sırasında , taksimin makamının elde edildiği seslerinden birini ya da birkaçını geçici olarak değiştirme işlemidir. Alterasyon yapıldığında, makamsal akışta duyum değişikliği olur.

b)Çeşni:Taksim sırasında, taksimin yapıldığı makamın dışında bir makamı anımsatmak amacıyla, taksimin makamının güçlü ve durak seslerini geçici olarak değiştirme, ya da birden fazla alterasyonu ardarda gerçekleştirme ile elde edilen duyumsal değişikliğe denir.

c)Renk:Motifin ya da ezginin veya ezginin ait olduğu makam dizisinin bir başka ses üzerine aktarılması sonucu oluşan duyumsal değişime renk denilir. (Transpoze veya aktarım da denilmiştir. )

d)Geçki:Taksim sırasında , taksimin ait olduğu makamdan bir başka makama geçme sonucu oluşan duyumsal değişime geçki denir.

Geçilen makamdan tekrar asıl makama dönülmesi yoluyla yapılan geçkiye, GEÇİCİ GEÇKİ, geçilen makamla yaratının bitirildiği geçkiye ise SÜREKLİ GEÇKİ denir.

Makam gösterme dışında, tüm taksim türlerinde, istek ya da amaç nedeniyle geçki yapılabilir. Fakat, geçkinin mutlaka yapılması gereken taksim türleri de vardır. Bu taksim türleri, GEÇİŞ TAKSİMİ ve FİHRİST TAKSİM olarak adlandırılır.

GEÇİŞ TAKSİMİ:

Bir programda, programı oluşturan eserlerin değişik makamlardan seçilmiş olması durumunda, dinleyiciyi , bir sonraki eserin makamına ısındırmak amacıyla, asıl makamdan yeni makama yapılmış sürekli geçkiyi içeren ara taksime denilir.

FİHRİST TAKSİM :

Makamların seyirlerini, oluşturduğu duyguları, kısaca , makamın ezgisel yapısını öğretme amacıyla, öğretilmek istenilen makamları, geçkiler zinciri şeklinde seslendirerek oluşturulan makam dizinsel taksim’e FİHRİST TAKSİM denir.

Genel olarak özgür biçimlerin kullanıldığı fihrist taksimde, taksim, mutlaka başlanılan makamda bitirilir.

En zor taksim türlerinden biri olan fihrist taksimde, tüm zorluk, hangi makama ve duyumsal bir rahatsızlık oluşturmadan nasıl geçileceği konusudur. Bu nedenle de, geçki yöntemlerinin çok iyi bilinmesi gerekir. Geçki yöntemlerinin çok iyi kavranabilmesi ise, makam kavramının ve makamların çok iyi bilinmesini gerektirir. Bir makamı çok iyi bilmek ise, o makamda kullanılan aralıkları;güçlüyü ve durak sesini çok iyi bilmenin yanında, bu öğeler arasında var olan ilişkileri de (ilgili makamda olabilecek aşağıya veya yukarıya doğru genişlemeler, hangi dörtlü ve beşlilerin kullanılması v. b. ) sağlıklı kurabilmek ile mümkün olur.

Fihrist taksim türü, eski edvarlarda da yer almış ve bu taksim türüne örnekler verilmiştir.

Fihrist taksimi, kendi döneminde TAKSİM-İ KÜLLÎ olarak adlandıran Kantemiroğlu (1673-1723), bu taksim türünü, ancak müzikten çok iyi anlayan ve bu alanda usta olanların yapabileceğini belirttikten sonra, taksimin bitiminde başlanılan makama dönülmesi gerektiğini vurgulamış, ardından, bu taksim türünü gerçekleştirmenin zor ve zahmetli bir iş olduğunu , böyle bir taksimi yapabilecek bir ya da iki müzikçinin güçlükle bulunduğunu özellikle belirterek,

“Biz de, karınca kararınca, gücümüz yettiği kadar, bir makamda böyle bir taksim meydana getirmeğe çalıştık. Öyle ki, bu taksim örnek alınıp, başka makamlarda da taksimler yapılabilir. Bu işi gerçekleştirmeyi de, müzik sanatının ustalarına ve ilim suyunun aktığı çeşmeden bizden fazla içmiş olanlara bırakıyoruz. ”diyerek ,

Hüseyni makamında bütün makamları bir araya toplayan taksim ezgisi adı altında, aşağıda yazılı fihrist taksim örneğini vermiştir:

KANTEMİROĞLU’na göre Hüseyni makamında Fihrist taksim :

-“Önce dügâh perdesinden ses verme hareketine başlar. Çargâh’a, neva’ya ve hüseyni’ye çıkıp, hüseyni perdesinde hüseyni makamını gösterir. Oradan, gerek kalın sesli, gerek ince sesli perdelerde hüseyni makamının yürüyüşü ile biraz gezindikten sonra, dügâh’a gelip bir karar verir.

-Dügâh perdesinden segâh’a, çargâh’a ve neva’ya çıkıp, neva perdesinde neva makamını gösterir.

-Oradan, ince sesli perdelerle yukarı doğru çıkıp, muhayyer perdesinde muhayyer makamını gösterir.

-Muhayyer perdesinden daha tiz perdelere çıkıp, sünbüle perdesi ile sünbüle makamını gösterir.

-Sünbüle perdesinden aşağıya inip, acem perdesi ile acem makamını gösterir.

-Acem makamını tamamen icra ettikten sonra , hüseyni perdesinden, neva perdesini atlayarak çargâh perdesine düşer ve saba perdesi ile saba makamını icra ederek, saba'’ın karar yeri olan dügâh perdesine gelir.

-Ondan sonra , ince sesli perdelerle yukarıya doğru çıkar ve şehnaz perdesine basarak, şehnaz makamını gösterir.

-Ve, hüseyni perdesinde bir asma karar yaptıktan sonra, hisar perdesi ile hisar makamını gerçekleştirip, yine hüseyni perdesine döner.

-Daha sonra, buselik perdesi ile, karar yeri olan dügâh’a gelip, buselik makamını icra eder ve yeniden hüseyni perdesine çıkıp, oradan aşağıya doğru, tam perdelerle inerek buselik’e ve buselik’ten de yine tam perdelerle inerek aşîrân perdesine gelir ve böylece buselik aşirân’ı icra eder.

-Oradan tam perdelerle yukarıya doğru çıkıp , acem perdesine gelir ve çargâh perdesiyle aşağıya inerek, acemaşirân perdesinde acemaşirân ‘ı gösterir.

-Ondan sonra, yine dügâh’ı tutup , tam perdelerle hüseyni şeklinde yukarıya doğru çıkar ve acem perdesini biraz okşayıp, yine aşağıya döner. Çargâh perdesine varınca, segâh’ı atlayıp, nihavend perdesi ile dügâh’a inip, orada karar kılarak kürdi makamını gerçekleştirir.

-Dügâh’tan kalkıp, yine aynı perdeler üzerinde aynı hareketi tekrarladıktan sonra, rast perdesinde karar kılarak nihavend makamını gösterir.

-Ondan sonra, gerdaniye perdesinden ses vermeğe başlayıp, tam perdelerle rast perdesine dek inerek, rast makamını güzelce icra etmiş olur.

-Ve, yine gerdaniye perdesinden başlayıp, mahur perdesiyle aşağıya inerek ve buselik içinden geçip rast’ta karar vererek mahur makamını göstermiş olur.

-Ve, yine gerdaniye’den başlayıp , acem perdesini okşayarak dügâh’a dek inilince, arazbar makamı gerçekleşmiş olur.

-Ve, yine aynı perdelerle muhayyer’e dek çıkıp, muhayyer’den, tam perdelerle neva perdesine dek inmek ve neva’dan da bayatî yüzünden dügâh kararına varmakla , baba tahir makamı gerçekleştirilir.

-Ondan sonra, rast perdesinden ses vermeğe başlanır ve dügâh, segâh ve çargâh’a çıkılır, oradan , gene aynı yoldan dügâh kararına gelinir ve böylece uşşak makamı gerçekleştirilir.

-Dügâh perdesinden, tam perdelerle neva’ya dek çıkılır ve neva’dan sonra bayati perdesine basıp, ondan daha ince sesli perdelerle de acem perdesiyle gezinerek, yine aynı yoldan geri dönüp, dügâh kararına varılırsa, bayati makamı meydana gelir.

-Ondan sonra, ses vermeğe muhayyer perdesinden başlanır ve sünbüle perdesi ile, bayati’nin şeddi, göçürülmüş şekli ortaya konduktan sonra, geri dönülerek, gelip evc perdesinde bir asma karar yapılır ve yine aynı yolda hareket edilerek evc makamı ortaya konur.

-Evc’den tam perdelerle ırak perdesine inilir ve ırak makamı gerçekleştirilir.

-Yine evc perdesinden tutup, tiz çargâh’a dek çıkılır ve tiz çargâh güzelce gösterildikten sonra, tam perdelerle hüseyni perdesine dik inilir. Hüseyni’den neva’ya, neva’dan çargâh’a geçilir ve çargâh perdesinde karar verilerek, çargâh makamı ortaya konur.

-Daha sonra, yine muhayyer gibi hareketle ses verilip, tiz hüseyni perdesine dek çıkılır ve geri dönülerek evc perdesinde biraz durulur, böylece, göçürülmüş bir segâh gösterilir. Oradan, uzzal perdesiyle segâh’a gelinir, segâh’tan nihavent perdesiyle rast’a inilir ve oradan, yine aynı yoldan geçerek segâh’a dönülür, böylece, geveşt makamı gerçekleşmiş olur.

-Bu terkip bir kere daha tekrarlanır ve ırak perdesine inilerek orada karar verilir, böylece rahatülervah da gerçekleştirilmiş olur.

-Ondan sonra, neva’dan uzzal perdesiyle inerek dügâh’a gelinir ve oradan, saba şeklinde çargâh’a çıkılır ve yine dügâh kararına dönülerek ısfahan makamı gerçekleştirilir.

-Bu terkip bir kere daha tekrarlanır ve ırak perdesine inilip karar verilince, muhalif-i ırak meydana gelir.

-Irak perdesinden kalkarak, yine ısfahan şeklinde bir seslendirme hareketinden sonra dügâh perdesinde karar verilince, sultanî-ırak gerçekleştirilmiş olur. Ondan sonra, ses vermeğe evc perdesinden başlanır ve tam perdelerle inip, segâh perdesinde karar kılmakla, bestenigâr makamı gerçekleştirilir.

-Sonra , rast perdesinden ses vermeğe başlanır ve rehavi perdesiyle inilip, yegâh’tan neva perdesine çıkılır, oradan da, tam perdelerle rast kararına gelinir ve rehavi makamı gerçekleştirilmiş olur.

-Daha sonra , neva perdesinden inilip , buselik perdesinde karar kılınarak nişabur makamı gerçekleştirilir.

-Ve, yine nişabur makamı tekrarlandıktan sonra, rast durağına inilerek pençgâh makamı gerçekleştirilir.

-Rast perdesinden tam perdelerle dügâh, segâh, çargâh ve neva’ya çıkılır. Oradan , uzzal perdesiyle dügâh’a dönülür. Dügâh’tan, zengüle perdesiyle ırak’a inilir ve yine zengüle perdesiyle dügâh’a gelerek karar verilir. Böylece zengüle makamı gerçekleştirilmiş olur.

-Ondan sonra, birden, acem perdesi seslendirilir, hüseyni ve neva perdeleriyle inilip , uzzal perdesinde karar verilerek, hüzzam gerçekleştirilir.

-Ondan sonra, uzzal yüzünden hareket edilerek, dügâh kararına gelinir ve hicaz makamı gerçekleştirilir.

-Daha sonra, rast perdesinden hareket edip, bütün tam perdelere basarak muhayyer perdesine dek çıkılır ve biraz muhayyer nağmesiyle hareket edilerek hüseyni perdesine dönülür. Oradan, neva’yı atlayıp birden, çargâh perdesine düşülür ve kûçek gerçekleştirilir.

-Ondan sonra dügâh perdesine gelinir ve hüseyni nağmesi tekrarlanarak dügâh perdesinde karar verilir ve böylece, bütün makamları biraraya toplayan taksim gerçekleştirilmiş, tamamlanmış olur.

Kolayca anlaşılabileceği gibi bu taksim, önceden belirttiğimiz seyir yöntemine göre verilmiştir. Kantemiroğlu bunun bilincinde olduğundan, “bilmelisin ki, her nekadar, genellikle hüseyni makamı çerçevesinde bir taksim yapılmış ve makamlar, güzel bir düzen içinde birbirlerine bağlanarak, bütün makamları biraraya toplayan taksim şeklinde bir taksim gerçekleştirilmişse de , taksimin ezgisi, usûl ve kurala bağlanmamıştır. Onun için, taksim, müzikle uğraşanların bilim gücüne teslim, çalgı çalanın ya da okuyucunun iradesine havale olunur ki, onlar da diledikleri şekilde, makamları ve terkipleri biraraya toplayıp , güzel ve tatlı ezgiler meydana getirsinler, ortaya koysunlar. ” diyerek , verdiği örneğin bağlayıcı olmadığını vurgulama gereği duymuştur.

Haşim Bey(1815-1868) ise, taksim için birbiriyle uyuşan ya da uyuşmayan ses ve aralıkların çok iyi bilinmesinin, taksim için gerekli olduğunu belirttikten sonra, müzikçinin gücü yetiyorsa, bir makamın içinde tüm makamları icra edebileceğini ve bu tür taksime nağme-i küllî külliyât denildiğini vurgulayarak,

Abdülbaki Nâsır Dede’nin(1765-1821) oluşturduğunu özellikle belirttiği bir fihrist taksim örneği vermiştir. Nâsır Dede’nin Tedkik ve Tahkik adlı eserinde yer alan bu fihrist taksim, kolayca anlaşılabileceği gibi, Kantemiroğlu’nun vermiş olduğu fihrist taksim örneğinin nüans farklarıyla tekrarıdır. Hemen hemen Kantemiroğlu’nun fihrist taksimiyle aynı olan bu taksimde de, seyir yöntemi esas alınmıştır. Bundan ötürü de, bu iki taksim, geleneksel taksim türü içine giren birer fihrist taksim örneğidir.

Kantemiroğlu’nun vermiş olduğu fihrist taksim örneğinde, otuzsekiz makama geçki yapılmış olup, bazen, her makamın arasında , makamları birbirine bağlayan köprüler de kullanılmıştır. Bu taksimdeki geçki sırası şöyledir:

Kantemiroğlu’nun fihrist taksiminde makam sırası :

Hüseyni, neva, muhayyer, sünbüle, acem, saba, şehnaz, hisar, bûselik, bûselik aşiran, acemaşiran, kürdi, nihavend, rast, mahur, arazbar, baba tahir(Tahir makamına eskiden verilmiş ad), uşşak, bayati, bayati(aktarımlı), evc, ırak, çargâh, segâh(aktarımlı), geveşt, rahatülervah, ısfahan, muhalif-i ırak, sultanî ırak , bestenigâr, rehavi, nişabur, pençgâh, zengûle, hüzzam, hicaz, kûçek ve hüseyni.

Abdülbâki Nâsır Dede’nin(1765-1821) vermiş olduğu fihrist taksimde ise, otuz yedi makama geçki yapılmış olup, kimi makamların Kantemiroğlu’nda olmamasına karşın, Kantemiroğlu’nun fihrist taksiminde yer alan bazı makamlar da, Nâsır Dede’nin taksiminde yoktur. Nâsır Dede’nin fihrist taksiminde yer alan makamların geçki sırası şöyledir:

Abdülbâki Nâsır Dede’nin fihrist taksiminde makam sırası :

Hüseyni, neva, sünbüle, acem, saba, uzzal, hicaz, şehnaz, hisar(çeşni), bûselik, bûselik aşiran, acemaşiran, kürdi, nihavend, rast, mahur, arazbar, baba tahir, uşşak, bayati, evc, ırak, çargâh, segâh(aktarımlı), geveşt, rahatülervah, ısfahan, muhalif-i ırak, sultanî ırak, bestenigâr, rehavi, nişabûr, pençgâh, zirgüle, hicaz, kûçek ve hüseyni.

Kuşkusuz ki , bu iki taksim örneğinde yer alan makam geçkileri, bir taksim içinde , taksimin sanatsal bir nitelik kazanabilmesi için, geçkinin ne denli önemli bir öğe olduğunun açık kanıtıdır.

Bir taksimin;dinlenebilir, özgün ve sanatsal olabilmesi için, taksim yapacak kişide iki temel özelliğin mutlaka bulunması gerekir. Bu özellikler:

Bestecilik yeteneği ve Çalgı hakimiyeti. . .

1. BESTECİLİK YETENEĞİ :

Bir kişide bestecilik yeteneğinin varlığının en önemli kanıtı, o kişide ezgi yaratabilme ve yapabilme becerisinin bulunup bulunmadığı ile anlaşılır. Özellikle, çalgıya bağlı olmadan, tümüyle zihinsel olarak ezgi yaratabilmeyi gerçekleştirebilme çok önemli olup, önceden de sözünü ettiğimiz gibi, doğaçlamanın temel işlevi de budur.

Kuşkusuz ki, bir kişide yalnızca ham bestecilik yeteneğinin bulunması o kişinin iyi taksim yapabilmesini, ya da iyi besteci olmasını asla gerektirmez. Bundan ötürü, bir bestecide , aşağıda yazılı becerilerin de bulunması, gerek özgün ve sanatsal bir taksim yapabilme, gerek diğer türlerde özgün eser üretebilme için mutlaka gereklidir. Bu beceriler şöyle sıralanabilir:

Bir bestecide bulunması gerekli beceriler:

a)Kulak eğitimi:Duyduğunu notalayabilme ve duyduğu sesi anında çalgısıyla seslendirebilme becerisi olup, çalgıya bağımlı olmadan taksim yapılabilmesi için mutlaka zorunludur.

b)Makam bilgisi:yaratılan ezginin makamsal olabilmesi, duyumsal rahatsızlık oluşturmadan geçki yapılabilmesi için, bir bestecinin mutlak suret de edinmesi gereken makamla ilgili bilgilerin tümüdür.

c)Geniş bir repertuar:yaratılan makamsal ezgilerin tümüyle yeni ve özgün olabilmesi, o ana kadar yapılmış eserlerin bilinmesiyle söz konusu olabileceğinden, bir bestecide, çok geniş bir repertuar bulunması, kaçınılmazdır. Bu da varolan repertuarın, bilinçli ve irdeleyici bir düşünceyle seslendirmesini gerektirir.

d)Müzik belleği:Eser içinde ya da taksim sırasında yapılan ezgiyi unutmamak, o ezginin gerekmedikçe tekrarlanmamasını, dolayısıyla , taksimin ezgisel kısırlık içinde oluşmamasını sağlamak için, bir bestecide mutlaka bulunması gerekir.

e)Hayal gücü:Eserin ya da taksimin oluşturulması sırasında, gerek önceden tasarlanmış biçimsel kurgunun ayrıntılarının, gerek makamsal işlenişin bir önceki eser ya da taksimde yapılanların dışında olabilmesi, ayrıca;ezgiyle açıklanacak düşünsel konuların tasarlanıp, saptanması ve saptanan konuların ezgisel olarak işlenebilmesi için, hayal gücü, bir bestecide mutlaka bulunması gereken önemli özelliklerden biridir.

f)Konsantre olabilme: Bulunulan ortamla doğrudan ilişkili olan konsantre olabilme becerisi ve özelliği, taksim yapan kişinin, dikkatini bir noktada yoğunlaştırabilme, zihinsel ve ruhsal olarak bütünleşebilme şeklinde özetlenebilir. Taksimin bütünlüğü ve özgünlüğü için mutlaka gereklidir.

2. ÇALGI HAKİMİYETİ :

Bir kişinin , çaldığı çalgı ve hakimiyeti’nin tam olabilmesi için, o kişide, çaldığı çalgıyla ilgili olarak aşağıdaki becerilerin bulunması gerekir.

a)Ud. keman, viyola, viyolonsel, kontrbas, tanbur ve lavta gibi çalgılarda, , mükemmel bir şekilde pozisyon bilgisi ve tekniğine sahip olmak.

b)Çalgının ses genliğini ve bu genlik içinde;hangi seslerin net ve parlak, hangi seslerin boğuk ve mat, hangi seslerin sert ya da cırlak olduğunu ve hangi pozisyonda hangi seslerin bu özelliklerden hangisiyle ilgili olduğunu çok iyi bilmek, bir başka deyişle, çalgı bilgisi’nin o çalgıyla ilgili tüm bilgilerine sahip olmak,

c)Üfleme çalgılarda, özellikle ney’de, kalın(pest) seslerde (dem sesler) fosurtusuz, tiz seslerde ise çatlak veya detone ses çıkarmayacak şekilde seslendirme becerisine sahip olmak.

d)Yaylı çalgılarda, yayın, gıcırtısız çekilebilmesinin yanında, süreğen sesleri bölmeden çıkarabilmek, kısaca, yay tekniğine sahip olabilmek.

e)Mızraplı çalgılarda, o çalgıyla ilgili mızrap vuruş tekniklerini çok iyi bilebilmek,

f)Yine o çalgıyla ilgili olarak, hangi nüansın nasıl yapılacağını bilmenin yanında;glisando, çarpma, tril, vibrato gibi seslendirme şekillerinin nasıl yapılacağını bilmek,

g)Yine o çalgıyla ilgili olarak;legato, senkop, rallentando, ritartando gibi süresel işlemlerin nasıl yapılacağını bilmek,

h)Ezgisel akış içinde, üfleme çalgıların dışında kalan tüm çalgılarda, zaman zaman , aynı anda iki ya da daha fazla ses çıkarabilmek, bir başka deyişle , uygusal seslendirme becerisine de sahip olmak, (akor seslendirilmesi)

ı)Yine üfleme çalgıların dışında kalan çalgılarda, tek ses olarak doğaçlanan bir ezgiye, başka ses ya da seslerle eşlik edebilmek.

Taksimin en iyi ve etkili olabilmesinin bir dış koşulu olarak, taksimin, dikkatli bir dinleyici kesiminin yer aldığı akustik bir ortamda yapılması çok büyük önem taşır.

Taksim’e başlamadan önce yapılması gerekenler:

a)Konsantre olunabilmeli,

b)Taksimin, geleneksel mi yoksa özgür mü olacağı, ayrıca, hangi makamda taksim yapılacağı, eser ya da ortam dikkate alınarak saptanmalı,

c)Yapılacak taksimin türü dikkate alınarak, önceden açıklanmış biçimlerden biri seçilmeli,

d)Seçilen biçimi oluşturan cümlecik ya da cümleler arasındaki ilişki dikkate alınarak, geçki yapılıp yapılmayacağına, yapılacaksa, hangi makama geçki yapılacağına, doğaçlama anında verilecek kararın değişebilme olasılığı gözardı edilmeden, geçici olarak ve genel hatlarıyla karar verilmeli.

Yukarıda yazdıklarımız, taksim öncesi gerçekleştirildikten sonra, taksim sırasında ise, aşağıdaki konular dikkate alınmalıdır:

Taksim sırasında yapılması gerekenler :

a)Önce, bir önceki makam ya da taksimden sonra seslendirilecek eserlerin makamı veya yalnızca, taksim yapılarak dinletiye son verilecekse, taksim yapacak kişinin dinleyici ortamını da dikkate alarak saptayacağı makam, tüm özellikleriyle belirtilmeli,

b)Geçki yapılacaksa, temel makamın belirtilmesi sırasında geçki yapılacak makama nasıl geçileceği, dolayısıyla, hangi seslerin nasıl bir köprüyle kullanılacağı tasarlanmalı,

c)Geçiş taksimi dışında, geçkiden sonra mutlaka temel makama dönülmeli ve bu dönüşün hangi sesler ve köprülerle yapılacağı tasarlanmalı,

d)Seslendirme sırasında, motif ve ezgi değişimlerinin hangisi, nasıl uygulanmalı sorusu ve yanıtı, taksimin başından sonuna dek sürekli düşünülmeli,

e)Mutlak surette, çalgının tekniğiyle de bağdaşan ezgilerin yaratılmasına özen gösterilmeli,

f)Yaratılan ezgilerin, yeri geldikçe nüans’lı ve süslemeli olmasına dikkat edilmeli,

g)Güçlü seslerinin üzerinde önemle durulmalı, bu seslerle bitirilen cümlelerin ya da söylemlerin sonlarında soluklanılmalı böylece, dinleyenin duyumsal hazza ulaşmasını sağlamanın yanında, sonraki cümlelerin nasıl oluşturulacağı , geçki, bir başka bölüme geçme gibi konuların tasarlanması için zaman kazanılmalı,

h)Bitiş etkisinin tam anlamıyla oluşabilmesi için, makamın durağı etrafında sürekli gerilim yaratılmalı ve durak sesi uzun süreli olarak bir kez duyurulmalıdır.

TAKSİMİN OLUŞTURULMASI :

Taksimi oluşturan, onu var eden, doğaçlanan ezgilerdir. Ezgi ise, değişik yükseklikteki seslerin, bir anlam bütünlüğü oluşturacak şekilde ve tek tek birbiri ardına sıralanmasıyla oluşan ses çizgisidir.

Ezginin en önemli özelliği anlam’dır. Anlam ise, ezginin;bir duyguyu, bir düşünceyi içermesidir ki, buradan ardarda gelen değişik yüksekliklerdeki seslerden oluşmuş her ses çizgisinin, şayet bir anlam içermiyorsa, kesinlikle ezgi olamayacağı düşüncesine varırız.

Taksimin geleneksel ya da özgür olması dikkate alınarak ezgi yaratılır. Önceden de belirttiğimiz gibi , özgür taksim yapabilmenin koşulu, mutlak surette geleneksel ezgi yapabilmek ve doğaçlayabilmektir. Bunun için de, geleneksel ezginin özelliklerini bilmek gerekir.

GELENEKSEL EZGİ’NİN ÖZELLİKLERİ :

1)En çok ikili aralıklar kullanılmıştır. Üç’lü, dört’lü ve beş’li aralıklar ile bunların çevrilmişleri ise, genel olarak, güçlüye kolayca ulaşma ya da doğrudan doğruya güçlüyü belirtme amacıyla kullanılırlar.

2)Ezgi’nin doğaçlanmasına, mutlaka, durak ya da güçlü dolayından başlanır.

3)Cümle içinde yer alan cümleciklerde, genel olarak gerilim-çözülüm(soru-cevap) ilişkisi yoktur. Ezgi, sürekli, güçlü ya da durak seslerinde biten küçük ezgi parçacıkları ya da cümle zincirlerinden oluşur.

4)Motif geliştirme yöntemlerinin kullanıldığına pek rastlanmaz. Ezgisel gidiş, makam seyri içinde yapılan bezemelerle oluşturulur.

5)Bölümü oluşturan cümleler, yarım kararlı ya da tam kararlı olabilir. Taksim’in oluşturulması sırasında ise, taksim, ister geleneksel, ister özgür olsun, yöntem değişmez. Bu yöntemi, ana çizgileri içinde belirtecek olursak :

TAKSİM’in oluşturulmasında genel yöntem :

1)Önce, makamın güçlü ya da durak sesleri dolayında küçük bir ezgi parçası ile başlanır ve bu ezgi, bu seslerden biriyle uzun süreli olarak bitirilerek, güçlü duyurulmuş olur. Aynı zamanda, daha sonraki ezgi ya da cümleleri tasarlamak için de zaman kazanılmış olur.

2)Varsa, diğer güçlü ya da güçlüler belirtilir.

3)Daha sonra, makam dizisinin tüm sesleri üzerinde dolaşılarak, tekrar güçlüye gelinir.

4)Bundan sonra, istenirse, taksim bitirilebilir. Şayet bitirilecekse, tekrar durak sesine gelecek şekilde ezgi doğaçlanır. Doğaçlama sırasında, durak sesine gelindiğinde, bu ses etrafında sürekli gerilim yaratılır. Gerilim yaratma, durak sesinin uzun süreli olarak duyurulmaması, başka seslerde, ki bu sesler yürüyücü seslerdir, asma kalışlarla gerçekleştirilir. Bitişte ise, durak sesi, uzun süreli olarak bir kez duyurulur ve böylece tam bir bitiş sağlanır. Şayet mümkünse, yeden kullanılması, bu bitişi daha da pekiştirir. Bu ana kadar, alterasyon ve çeşni kolayca kullanılabilir. Böyle bir taksim, bir bölümlü olur.

5)Şayet taksim bitirilmeyip, devam ettirilecekse, bu durumda geçki tasarlanır. İstenilen geçkiler yapıldıktan sonra , yine asıl makama geçilerek, güçlüde kalınır.

6)Bundan sonra, yine makam dizisinin seslerinde dolaşılır ve 4. maddede yazılı konular gerçekleştirilerek, taksim bitirilir. Böyle bir taksim, bir bölümlü olur.

7)Şayet taksim iki bölüm yapılacaksa, birinci bölüm yukarıdaki yöntemle bitirildikten sonra, ikinci bölüme, güçlüsü, gerdaniye ve daha tiz seslerden biri olan makamlara ya da bu seslerin bir oktav pesti durak sesi olan makamlara doğrudan geçki yapılır.

8)Geçilen makamla ilgili olarak 1. 2 ve 3 . maddede yazılanlar gerçekleştirilir ve yine asıl makama dönülerek 4. maddede yazılanlar uygulanır. Asıl makama dönülmesi sırasında, doğrudan geçki olanağı yoksa, köprü ya da köprülerle dolaylı geçki yolu izlenerek taksim, dolayısıyla ikinci bölüm bitirilir.

9)Şayet üç bölümlü bir taksim yapılacaksa, bu kez, ikinci bölümün bitişinden sonra, güçlüsü rast-gerdaniye arasında olan bir makama doğrudan geçki ya da dolaylı geçki yapılması tercih edilerek 8. maddede yazılanlar uygulanır. Böylece, taksim, dolayısıyla, üçüncü bölüm bitirilmiş olur.

Değerli mûsikî dostları,

Bu noktaya kadar E. Ü. T. M. D. K. Öğretim Üyesi Sn. Onur AKDOĞU’nun TAKSİM ile ilgili yapmış olduğu geniş kapsamlı yazısına yer verdik.

Özellikle mûsikîmize yeni başlayan gençler için her zaman yararlanılabilecek bir kaynak, her türlü ayrıntıya girilerek hazırlanmış, çok büyük faydaları olacağına inanıyorum.

Yirmi beş yıldır mûsikînin içinde ve yirmi yıldır da TRT Ankara Radyosu’nda yaptığım Kânun Sanatçılığı düşünülürse, tabii ki bu bilgiler yeterli değil. Esas önemli olan ayrıntılardan birisi de , hangi enstrüman çalınıyorsa o enstrümanda üstün icra seviyesine çıkmış üstad saz sanatçılarının yapmış oldukları taksimleri dinlemek, kendine has bir üslûp geliştirmek. (Tanbûri Cemil Bey, Udi Nevres, Yorgo Bacanos, Ferid Alnar, Vecihe Daryal, Niyazi Sayın, Necdet Yaşar, Cinuçen Tanrıkorur v. b. sanatçıların taksimlerini dinlemek gibi. . . )

Yukarıda da değinildiği gibi;makamlarımızı çok iyi bilmek, çaldığı enstrümanın teknik zorluklarını yenmiş olmak, dolayısıyla enstrümanını çok iyi kullanmak,

Benim bir deyimim vardır;enstrümanın sanki sizin bir organınız ya da vücudunuzdan bir parça gibi olması !Enstümanda bir yere gelmek, o’nu yenmek başka türlü mümkün değildir.

Ayrıca ikili-üçlü taksim yapabilmek için de beraber taksim yapacağınız sanatçı veya müzisyen arkadaşınızın da sizi çok iyi tanıması , dolayısıyla sizin de onu çok iyi tanımanız gerektir ki ortaya güzel bir birliktelik çıksın. . . Aksi takdirde birbiriyle hiç bağdaşmayan, tamamiyle sunî bir taksim çıkar ki hiçbir estetik ve müzikal yönü olmaz.

Taksim yapma da en önemli öğelerden birisi de geniş bir repertuara sahip olmaktır, mûsikî tarihimizde öylesine büyük ve dehâ bestekârlar yetişmiştir ve büyük eserler vermişlerdir ki, işte bütün bu eserlere vâkıf olan ya da bu eserlerin çoğunu eski tâbirle MEŞK eden kişi de güzel taksim yapmaya muktedirdir.

En zor konulardan birisi de kendine has bir üslûp geliştirmektir. Günümüzde maalesef bazı müzisyenler kendilerine has bir üslûp geliştirmekten çok körü körüne bir saz sanatçısının üslûbuna bağlı kalmaktalar, hatta taklitten öteye gidememektedirler, halbuki önemli olan nokta ;tabii ki birtakım saz sanatçılarından etkilenmek olasıdır, güzel ve önemli olan nokta da değişik üslûplardan bir şeyler elde edip , bu farklı güzellikleri kendine has güzellikler ve özelliklerle birleştirip , kendine has bir tavır elde etmektir. Bu noktaya varmak kolay değildir, zaten kabul edileceği üzere mûsikî kolay bir uğraş değildir. Burada bahsettiğimiz tabii ki Türk Mûsikîsi’dir.

Hiç yorum yok: