29 Ağustos 2008 Cuma

hAYIRLI cUMALAR :)


Ve Nagehan' dan güzel bir dua :)

Allah'ım, bizi en güzel ahlak sahibi olmaya ilet, senden başka güzel ahlâka götürecek yoktur.

Beni kötü amel ve kötü ahlâktan uzaklaştır, senden başka kötü ahlaktan uzaklaştıracak yoktur.

Allâh'ım, kalb katılığından, gafletten, zillet ve meskenetten sana sığınırım.

Küfürden, fısktan, nifak ve gösterişten sana sığınırım.

Âmîn...

26 Ağustos 2008 Salı

" hER mEVSİM bAHAR oLMALI "



.
..Sabah Muradiye ile yaptığımız küçük, tatlı sohpetten sonra " hER mEVSİM bAHAR oLMALI " deyip güzel bir kapanış yaptık :)

Her Mevsim Bahar Olmalı...

Temizlik güzel şey...
Gerekirse her mevsim bahar olmalı...
...Ve gözünü kırpmadan, “Belki lazım olur” demeden, kaldırıp atmalı fazlalıkları insan...
“Belki dönerler” diye umut kapısını açık tutmak kadar tehlikeli, sağına soluna yapışmış hatıraları saklamak...
Hemen kurtulmalı onlardan...
Üstü hafif tozlanmış olanlardan tutun da, nemli kaldığı için paslanmışlara kadar atmalı her şeyi...
Siyah beyaz bir fotoğraf... Mermerden bir kolye... Zaman zaman alev alan bir çakmak... Kırmızı, kalın bir kurdele...
Basit bir sivilce gibi söküp atmalı...
Kanatsa da, boşluk bıraksa da kurtulmalı...
Çekmecede eski bir hesap makinesi mi; “Teknolojinin insana direnemeyeceğini” ders edinip fırlatıp atmalı...
Bilgisayarda, “Ne yazılmalı ki silinip gitmesin” diye başlayan yarım kalmış bir şiir mi; silip geçmeli... Acımamalı...
Sonra dip, köşe, bucak ne varsa süpürülmeli... Tertemiz edilmeli...
Hafif bir baş ağrısı, biraz halsizliğe katlanmalı...
Daha temiz kirletmek için her şeyi silmeli...
Değişime karşı koymamalı...
Artık bildik yaşantının, bildik yükünü taşımamalı... Hafiflemeli...
Ağlamamalı... Mızmızlanmamalı...
Sonra yürekteki çivileri söküp atmalı... Sızısını bastırmalı...
Açtığı boşluklara, “Hoş geldin”ler doldurmalı...
Yeniden özgürlüğe, huzura erişmeli...
Çekip atmalı perdeleri... Pencereden girmek için direten güneşe, toprağı delen yağmur tanesine izin vermeli...
Mevsim ne olursa olsun baharı çağrıştıran rüzgarı hissetmeli...
Silkinmeli yeniden... Yeniden başlamalı...
“Bir gün lazım olur” diye telefon rehberinde isim kalmamalı...
Baştan aşağı tarayıp, silip atmalı...
Kalbin dibine kadar inmeli... Biriken tozları silmeli...
En keskin temizleyici ile temizlemeli... En güzel parlatıcı ile parlatmalı...
Acılara kanmadan... “Bir daha asla” demeden...
Tüm korkuları, umutsuzlukları, nefretleri, özlemleri siler gibi silmeli...
Ne toz bulutu kalmalı, ne tortu tabakası...
El sallamadan uğurlamalı...
Tertemiz bir hayata başlamak, attığınız parçaları temizlemekten kolay olacak...
Göstermeli bu cesareti...
Oradan buradan kalan kırık dökük hayat parçaları hiçbir işinize yaramayacak...
Atmalı onları... Dönüp bakmamalı...
Her göz göze gelişinizde hiç gerçekleşmeyecek o umudu taşımamalı artık...
Aynı hüznü takınmamalı...
Yapmamalı... Tutmamalı onu... Kök salmasına izin vermemeli...
Hayatla barışmalı... Özgürlükle tanışmalı...
Her başlangıç, yeni bir umuttur... Yeni bir hayata başlamalı artık...
Kendinizden olan parçalara yer bırakmalı ambarınızda...
Yalan hüznünüze tuz basmalı, “Geride kalmışlıklarınızın” acısını bastırmalı...
İçinizdeki parçaları eski bir radyo gibi kaldırıp atmalı...
Özlem çalmasın diye... Hasret yakmasın...
Tozunu bile üflememeli...
Kalbinizi bir çekmece temizliyor gibi temizlemeli... Çöp ev olmamalı yüreğiniz...
Her mevsim bahar olmalı...

Ömer SÖZTUTAN



25 Ağustos 2008 Pazartesi

APTAL...



...son zamanlarda dilime dolanan Deniz Seki' nin parçası APTAL ...

Anlasaydın şaşırırım aşkın dilinden
Senin için sakladığım kalbe ne yaptın
şiir olsam dize dize senin adına
intizar ekleyip denize attın
anlayamadım ben dayanamdım ben
şu üç günlük ömrüne beni sığdıramadın
anlaymadın sen dayanamdım ben
şu üç günlük ömrüne beni sığdıramadın

22 Ağustos 2008 Cuma

Çiçeğin Peşinde ...



Bu sabah arkadaşım Nagehan' ın bana attığı içinde güzel bir ders taşıyan bu hikayeyi bende sizlerle paylaşmak istedim:)

Kocam bir mühendisti. Onunla sâkin tabiatını sevdiğim için evlenmiştim. Bu sâkin adamın göğsüne başımı koymak içimi nasıl da ısıtırdı… Gel gör ki iki yıl nişanlılık ve beş yıl evlilikten sonra bu sâkinlik beni yormaya başlamıştı. Eşimin -bir zamanlar çok sevdiğim- bu özelliği artık beni huzursuz ediyordu. İş ilişkiye gelince oldukça içli, hattâ aşırı hassas bir kadınım. Romantik anlara, küçük bir çocuğun şekere düşkünlüğü gibi can atıyorum. Oysa kocamın sakinliği, başka bir deyişle

vurdum duymazlığı,
evliliğimize romantizm katmaması beni aşktan almış, uzaklaştırmıştı.



Sonunda kararımı ona da açıkladım: boşanmak istiyordum.
Şaşkınlıktan gözleri açılarak 'niye?' diye sordu.
'Gerçekten belli bir sebebi yok' dedim, 'sadece yoruldum.'
Bütün gece ağzını bıçak açmadı. Düşünüyordu. Bu hâli ise hayal
kırıklığımı daha da artırmaktan başka bir işe yaramıyordu: işte,
sıkıntısını dışarı vurmaktan bile aciz bir adamla evliydim. Ondan ne
bekleyebilirdim ki!



Sonunda sordu: 'seni caydırmak için ne yapabilirim?'
Demek ki söyledikleri doğruydu: insanların mizacı asla
değiştirilemiyordu. Son inanç kırıntılarım da kaybolmuştu.
'İşte mesele tam da bu' dedim. 'Sorunun cevabını kendin bulup kalbimi
ikna edebilirsen kararımdan vazgeçebilirim.'
'Diyelim dağın tepesinde bir uçurum kenarında bir çiçek var. O çiçeği
benim için koparmak, düşüp vücudunun bütün kemiklerinin kırılmasına,
hattâ ölümüne mâl'olacak. Bunu benim için yapar mısın?'
Yüzümü dikkatle inceledi ve 'Sana bunun cevabını yarın vereceğim' dedi.
Bu cevapla son ümidim de yok olmuştu.


Ertesi sabah uyandığımda evde yoktu. Boş bir süt şişesini mutfak masasının üzerine koymuş, altına da bir not bırakmıştı.
'Sevgilim' diye başlıyordu,
'O çiçeği senin için koparmazdım' Kalbim yine kırılmıştı. Okumaya devam ettim.

'Çünkü her zaman yaptığın gibi bilgisayarın altını üstüne getirip
çökerttikten sonra monitörün önünde ağladığında, onu tekrar
düzeltebilmem için ellerime ihtiyacım var.'

'Anahtarları her zaman evde unuttuğunu bildiğimden, senden önce eve
varabilmem üzere koşmam gerektiğinden bacaklarıma ihtiyacım var.'

'Arabayı kullanmayı çok sevdiğin halde şehirde hep yolu
kaybettiğinden, yolu gösterebilmem için gözlerime ihtiyacım var.'
'ın her ayki ziyaretinde sebep olduğu, karnındaki
krampları rahatlatabilmem için avuçlarıma ihtiyacım var.'

'Evde oturmayı sevdiğinden, içe kapanıklığını dağıtmak, can sıkıntını
hafifletmek üzere sana şakalar yapabilmem, hikâyeler anlatabilmem için
ağzıma ihtiyacım var.'

'Sabahtan akşama kadar bilgisayara bakmaktan gözlerinin bozulması
kaçınılmaz olduğundan, yaşlandığımızda tırnaklarını kesebilmem,
saçlarında -görülmesini istemediğin- beyaz telleri ayıklayabilme merdivenlerden aşağı inerken elini tutabilmem, çiçeklerin renginin -
gençliğinde senin yüzünün rengi gibi olduğunu söyleyebilmem için
gözlerime ihtiyacım var.'

'Ama seni benden daha fazla seven biri varsa, evet o uçuruma gidip, o
çiçeği senin için koparırım bir tanem.'


Baktım, mektuptaki yazının mürekkepleri yer yer dağılıyordu.
Göz yaşlarım mektuba düşüyordu.
'Mektubu okuduysan ve kalbin ikna olduysa lüften kapıyı aç canım. Çok
sevdiğin susamlı ekmek ve taze sütle kapıda bekliyorum.' Koşarak kapıyı açtım. Endişeli bir yüzle ve ellerinde sıkıca tuttuğu
susamlı ekmek ve sütle kapının önündeydi.
Artık çok iyi biliyordum: beni ondan daha çok kimse sevemezdi. O
çiçeği uçurumun kenarında bırakmaya karar verdim.



Bu gerçek aşktı.

İlk yıllardaki heyecanlar içinde görmeye alıştığımız aşkın, seneler
sonra o heyecanlar kaybolup gittiğinde, huzur ve durgunluk içinde de
hep var olmaya devam ettiğini göremeyebiliyoruz.



Oysa aşk hep vardır. Belki artık heyecansız, belki artık romantik
değil... Belki sıkıcı, tekdüze, hatta belki yüzsüz... Ama hep oralarda
bir yerdedir.

Çiçekler ve romantik dakikalar ilişkinin başlaması için elbette
gereklidir. Bir zaman sonra bunlar gitse de gerçek aşkın sütunu ebedi
kalır.



Hayat tam da böyle bir şeydir.

14 Ağustos 2008 Perşembe

Sirius MV- Kim Jeong Hoon


OKUMAK ÜSTÜNE GÜZEL BİR SÖZ


Yalanlamak ve reddetmek için okuma!
İnanmak ve her şeyi kabullenmek için de okuma!
Konuşmak ve nutuk çekmek için de okuma!
Tartmak, kıyaslamak ve düşünmek için oku!
Francis Bacon

İşte Geldim ! Burdayım :)

Dinlendirici ve eğlendirici bir tatilin ardından tekrar buradayım : ) Hayata arada bir reset atmak güzel bir duygu. Sonraaa… hepsini uygulayamayacağımızı bilerek öyle boyumuzdan büyük kararlar alıp kendi kendimize gülebilmek ama ucundan kıyısından tatlı değişiklikler koymak hayatımıza : ) Üstelik bunu yaparkende eğlenmek : ) Öyle uzun uzadıya şunu yaptım bunu yaptım diye yazmaya gerek duymuyor aslında hemen hemen herkesin bildiği ama bazen unutur gibi olduğı bi öneride bulunmak istiyorum ;) Her zaman tatile çıkamasak bile arada kafanızı dinlemek için her şeyden biraz uzaklaşın. Ve bunu yaparken benimde uzun süredir uyguladığım gibi uygun zamanı falan beklemeyin. Sadece uygun anınızı değerlendirin. Çünkü hayat öyle uzun bekleyişler için çok kısa ;)

Sevgiyle kalın, kendinize değer verip arada şımartmayı unutmayın : )